En Doğru Öğrenme, Deneme, Sosyalleşme Şekli
Kimsenin “ Sen daha küçüksün, anlamazsın” demediği ve yapmak istedikleri şeyler için hevesleri kırılmayan çocuklar, ülkemizde ne kadar da azdır. Bunu kolayca tahmin edebilirsiniz. Her ne kadar “Ağaç, yaşken eğilir.” ünlü bir deyişimiz olsa da çoğunlukla bizim çocuklarımız çok soru sorduklarında ukala, düşüncelerini rahatlıkla ifade ettiğinde saygısız, oyun ve oyuncak aracılığı ile sosyalleşmeyi öğrenirken de büyük bir kitle tarafından haylaz olarak nitelendirilirler.
Bu anlayış kültür, eğitim ve bilinç sorunudur. Özellikle de ataerkil kültürlerde yaşanır. Bu kültürlerde çocuk, hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyden anlamayan, düşünemeyen, soru sorması yasaklanan potansiyel bir yaramazdır.
Aslında tüm çocuklar doğduklarında doğal bir merak, deneme ve öğrenme içgüdüsüyle doğarlar. Tüm anne baba ve öğretmenler bu içgüdüden yararlanmalı, çocuklar için bu meraklarını giderebilecekleri öğrenme ve deneme becerisini geliştirebilecekleri ortamlar hazırlamalı ya da bilimsel hazırlanmış ortamlardan yararlanmalılar. Onları sürekli güdülemeliler.
Yine farklı bir bakışla ülkemizde öğrenme ortamı sadece okul mudur? Yoksa evimizden başlayarak, her yaşama alanı, bir öğrenme ortamı mıdır? Yine bir düşünür diyor ki “Deneyim YAŞLANMAK değildir, YAŞAMAKTIR.”
Çocukların yaşamadan yaşlanmasına izin veren bakış açıları, gelecekte robot gibi düşünen, düşünce ve akıl dünyasının derinliklerinde dolaşmayan, okullu ama eğitimsiz nesiller yaratmaz mı acaba? Çocuklarımızı yanı başımızda tutarak, onlara daha küçük, büyüyünce aklı başına gelir gözüyle bakarak, olgunlaştıklarında ne kadar sorumluluk tutumu ve deneyimi kazandırmış olabiliriz ki?
Çocukların küçükken en iyi bildikleri ve kullandıkları öğrenme, deneme, sosyalleşme yöntemi de OYUN dur. SORU SORMAK tır.
Onların nesneleri ellemesi, aynı merak ile parçalaması, bütünleştirmesi,
Elektronik eşyaları karıştırması,
Dolapların içine girip, içindekileri karıştırması,
Suyla oynamayı sevmesi, nesneleri suya batırması,
Düğme, anahtar kutularına meraklanması,
Hayvanlara korkmadan yaklaşması,
Çevresindeki olaylarla ilgili soru sorması hep deneyerek öğrenme ve sosyalleşme içgüdüsünün olgularıdır.
Yukarıda saydığımız davranışları yapan çocuklarımıza yetişkinlerce uygun görülen sıfat nedir? YARAMAZLIK! Oysa bu davranışlarda yaramazlıktan öte anlamlar yok mudur? Öğrenme içgüdüsünü doyurmak için elbette MERAK etme, DENEME yanılma, SORGULAMA gereklidir.
Yetişkinlerin, yaramazlık olarak nitelendirdiği bu davranışları yok etmek için materyalleri ortadan kaldırması, hatta etrafı kirletiyor diye onlara ceza vermesi, oynamayı yasaklaması sonucunda gelişiyor bu korkaklık, yenilikten ve öğrenmekten uzaklaşma, soru sorma cesaretinin kırılması. Sizce nasıl olmalı, nasıl bakıyorsunuz bu bakış açılarına?
Çocuğun merakını gidereceği, deneyim kazanacağı, öğrenebileceği ortamları çocuğa ve bulundukları ortama zarar gelmeyecek şekilde oluşturmak, yavrumuzun her ortamda öğrendiğini, etkilendiğini, kabullenerek onu nasıl bir yetişkin olarak hayal ediyorsak, onlara hayallerimiz ölçüsünde model olmak, sorularına cevap bulmasına destek olmak ebeveynlerin görevi değil midir? Aksi takdirde anlatılanları koşulsuz kabul eden, yenilik midir, değil midir farkında bile olmayan, hiç soru sormayan bir toplumun oluşmasına katkıda bulunmuş olmaz mıyız?
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..