Okul Arıyoruz
Bu bölümde, okul adını verdiğimiz eğitim kurumlarına farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu yazıyı yazmaya beni yönlendiren garip bir duygu var: Öğretmenlik benim için, baba ve anne mesleğidir. Kardeşim ve eşimin ablası öğretmen, ben de bu yolda tam 42 yılımı harcadım. Batı dünyasının birçok ülkesinde, okullarda, öğretmenlik mesleği ve ders programları üzerine, yaşadıklarım, gördüklerim, ayrıca okuduklarım…
Yurdumuzda daha önceleri anneler ve babalar çocuklarını okula verirken“Eti senin kemiği benim” derdi. Çocuğun gelişimi okula bırakılırdı. Başka da bir şey sorulmazdı! Zaten sorulamazdı da çünkü eğitim ve öğretime karışamazdı kimse. Karıştırılmazdı. Eğitim ortamı olarak sadece okullar kabul edilir, eğitimci olarak da öğretmen; belleten, ezberleten görevini yapardı.
Kimine göre geleneksel eğitim vazgeçilmez; çocuk sadece kitapları ve öğretmenin söylediklerini aynen ezberlemekle, bellemekle başarıya ulaşır. Kimine göre çocuğu sıkmamalı, baskı altına almamalı, o hayatını yaşamalı, mutlu olmalı, mutlu insan başarır.
Kimine göre hem mutlu olsun, hayatını yaşasın, ama başarılı olsun. Bunu da okul ve öğretmen gerçekleştirmek zorunda, öyle bir özel okul bulmalıyım ki bu düşüncem gerçekleşsin. Bu alanda oluşan yukarıdaki farklı bakışlar kafaları karıştırmaya yetti değil mi?
Biz ne düşünürsek düşünelim insanın bebeklikten ergenliğe doğal gelişimini gerçekleştirmek için belli gereksinimleri vardır. Biz bu gereksinimleri hangi bilimsel yollarla sağlarız? Hangi bilimsel yöntemler onun beyninde olumlu fotoğraflar, güçlü sesler oluşturur. Bunu hangi okul gerçekleştirir. Bu uğurda çocuklarını 100- 150 kilometre uzaklara, hatta Anadolu yakasından Avrupa yakasına, Avrupa yakasından Anadolu yakasına gönderenler var. Bu anlayışta sırf anne ve babaların kendi hayalleri yatmıyor mu sizce? Farklı bir bakışla çocuğumuzun gelişimini sağlarken en önemli gereksinimleri olan, duygusal gelişimi ve davranışsal gereksinimleri değil midir? Aslında mutlu çocuk düşüncesinin arkasındaki gerçek bu değil midir? Bildiğimiz bir doğru: Duyguları doyurulan kişiler mutludur. Duygu ve davranışlar hiçe sayılabilir mi? Akademik gelişim uğruna, bir kenara bırakılabilir mi?
Hangi durumlarda hangi duyguları yaşarız ve bunun sonucunda hangi davranışları uygularız. Buna insanbilimde tepkiler adı veriliyor. Denetimli tepkiler, denetimsiz tepkiler, olarak da gruplandırılıyor.
İstanbul trafiğinde günde en az bir saat gidiş, bir saat geliş günde iki saatini yollarda geçiren çocuğun duygusal durumu ve okul hakkındaki düşünceleri, yararlı olduğu düşünülen okulun yarar yüzdesi sizce ne olur?
Bir başka bakışla çocuğun pozitif gelişimini sadece okullar mı sağlar? Yoksa bu sorunun farklı bileşenleri mi vardır? Toplum kültürünün, değerlerinin, bu sorundaki yeri nedir? Bir uluslar arası eğitim seminerinde dünyaca ünlü bir eğitim bilimci şöyle dedi: “ Biz insanların yanılgısı, bir ülkenin her ama her köşesine aynı kalitede ki eğitimi ulaştırmak isteğidir.” Bu olanaklı mıdır? Düşündüğümde pek mümkün görünmedi bana, akla uygun olanı en yakınlarındaki en iyiyi değerlendirmektir.
Yine bir başka bakışla bu alanda iyi, güzel, çok güzel, başarılı, başarısız gibi genel hatta çok genel, kişilere göre değişen yargılarla hareket edilebilir mi? Bizim, ailemizin, iyiyi, güzeli, başarılıyı seçerken ölçütlerimiz nelerdir? Biz, bizim ölçütlerimiz, aile değerlerimiz…
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..