Annemi Anne Olunca Anladım
Geçenlerde sosyal ağlardan birinde gezinirken bir sayfada yaşça genç olduğunu tahmin ettiğim biri tarafından düşülmüş şu nota rastladım : “İş çıkışı benden 15 dk. haber alamazsa organ mafyasının eline düştüğümü,buz dolu bir küvette böbreksiz yattığımı tahayyül eden bir annem var…”
Belki biraz da yüzleri gülümsetsin diye abartılarak aktarılmış bu sözlerde doğruluk payı olabileceğini de düşündüm.Önce bir evlat,sonra da bir anne olarak…
Hayatla tanışma adına ilk adımlarımı atmaya başladığım,bağımsız bir birey olduğumu ispata çalıştığım o ilk gençlik dönemlerimde muhtemelen bir çok yaşıtım gibi cesur ,meraklı ,heyecanlı ve belki biraz da gözü kara tavırlar sergilediğim olmuştur.Yaşadıklarımın keyfi ve mutluluğuyla eve dönüşlerimde ise annemin meraklı,endişeli ve hatta kızgın halde beni karşılayışları da bir dönem evimizde sık yaşanan tablolardandır.O dönemler annemin çok manasız ve gereksiz bulduğum,içten içe kızdığım bu endişeli ve tedirgin halini anlamam için defalarca tökezlemem, epeyce bir düşüp kalkmam, yinelenen hayal kırıklıklarına uğrayıp,ısrarla yeniden hayata asılmam;yani büyümem, yani olgunlaşmam ve -evlat olmaktan,anne olmaya- giden yolculuğumu tamamlamam gerekiyormuş….
Evet…Anne olmam gerekiyormuş.
Kendimi bildim bileli kendimle ilgili kararlarda çoğunlukla net olabilen ve zaman zaman da risklere girebilen ben, anne oldum ve paranoya dolu günlerim başladı.
Eminim sizlerde de olmuştur…Bir başka canlının yaşamından sorumlu olmanın yarattığı kaygı sizi o zamana kadar hiç olmadığınız hallere sokuverir.Kendinizi gecenin bir yarısı nefes alıyor mu diye bebeğinizin nefesini dinlerken buluverirsiniz…Ya da uykusuz gecelerinizden birinde tesadüf ki bebeğinizin uyuyacağı tutmuştur,fırsat bu fırsat biraz kestireyim diye düşünür ama bütün gece üstünü açmışsa diye sayısız kere yatağınızdan kalkar,geceyi yine uykusuz sonlandırırsınız…Ola ki o gün öğünlerinden birini herhangi bir sebeple atlayıvermişsinizdir ya da oldu ya işi inada bindirmiş yemeğini yemeyeceği tutmuştur..Bunun karşılığı sizin gözünüzde açlıktan ölüyor oluşudur…Hele bir de parkta oynarken ,yolda yürürken düşmeye görsün…Dizindeki küçük yaradan akan kan ameliyat masasında sonlanan senaryolara dönüşebilir aklınızda…
Tam bunlara alışmaya başlamışsınızdır ki o bebek büyür ,bebeklikten çocukluğa ilerler …”Acaba bu çocuğu doğru yetiştirebilecek miyim?” kaygısı içinizi kemirirken değişen koşullarla birlikte siz de değişir,büyür,öğrenirsiniz…Arkadaşlarıyla düştüğü bir anlaşmazlıkta haksızlığa uğrayışını hazmedemeyip ,gözyaşları içinde “Anne ben onlara böyle davranmıyorum.Neden onlar bana böyle davrandılar?”diye derdini anlattığında,bir yandan içiniz erirken bir yandan da hayatın gerçeklerinden bahsetmeyi öğrenirsiniz uygun bir dille…Onun gelişiminde ne yaparsanız yapın bazı yaraların oluşumunu engelleyemeyeceğinizi bilirsiniz..Sınıfta yapılan başkan seçiminde kaybetme korkusuna kapılıp,bu tedirginliğini dile döktüğünde “Bu kez kaybedebilirsin…Ama yine dene ,yine yenil..Pes etme…” diye onu yüreklendirmeyi de öğrenmişsinizdir artık…
Zaman geçer…Çocuklar büyür…Sorunları ,beklentileri ,ihtiyaçları değişir…Değişmeyen şeyler de vardır.Çocuğun anne ve babadan beklediği “sevgi” ve “güven” gibi. (Ki zaten anne ve baba olmanın temel görevi de çocuğa karşılıksız sevildiğini hissettirmek,beklediği güveni ona verebilmek ve hayat karşısında kendi başına ayakta kalma becerilerini öğretebilmektir…)
Bir de…Annelerin yüreğindeki o dinmek bilmez kaygı değişmez.Çünkü kaç yaşında olursak olalım (bir evlat ve bir anne olarak) , “Anne olmak demek, kaygılı yaşamayı öğrenmek demektir.”
İşte tam da bu yüzden ,bugün bulunduğum bu noktadan geriye dönüp baktığımda -artık -annemi çok iyi anlıyorum……….
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..