Ayrılmayı Öğrenmek...
Başım otobüsün camına dayalı, akıp giden görüntüleri seyre dalmışken rengi griye dönen bulutlara bakıp “Bu yaz da bitti. Sonbahar geliyor …”diye geçirdim içimden. Yolculukları severim… Yola düşme, yolda olma duygusunu, insanın yoldayken -kendine, içine dönüş-ünü severim… Ama çok uzun zamandır sakin, dingin geçmez yolculuklarım. Çünkü yanımda bir ses sürekli dikkati kendi üzerine çekmeye çabalar. “Anne susadım… Anne midem bulanıyor naneli sakızım nerde… Anne cipsimi şimdi yiyebilir miyim.. Anne sana bilmece sorayım mı?.. Daha ne kadar var, ben çok sıkıldım.” Sonu gelmez şikayetlerin, yakınmaların, konuşmaların... Bu sefer farklıydı.
8 yaşını yeni doldurmuş olan kızım okullar açılmadan önceki son tatil günlerini biraz daha evden uzakta geçirmek isteyince, gözümün önünde olmadığı zamanlarda taşıdığım -daimi evhamlı- halime rağmen, onun kuzeniyle geçireceği kahkahalı, teyzesiyle geçireceği eğlenceli, anneanne ve dedesiyle geçireceği nazlı, şımarık hallerini düşünerek, bir seçim yapmak durumunda kaldım… Tabi ki onun mutluluğu ağır bastı. Aslında ayrılık tarihçemiz çok eski değil… Bu sene okullar kapandıktan sonra başlayan tatil sürecinin üçte ikisini evden ve bizden uzakta geçirdi kızım… Ayrılmaya hazır olmak… Ayrılabilmek… Bir çocuğa anne babası yanında olmadan, kendi başına kalabilmeyi öğretebilmek… Kızımı kucağıma aldığım andan itibaren bunun için çabalayıp durdum ve biz geçen sekiz senenin sonunda aynı evin içinde bile ayrı alanlarda, kendi özel zamanlarını da yaşayabilen bir anne kız olduk. Buna rağmen yaklaşık iki ay önceki ilk ayrılığımız zor oldu… Onun için değil benim için…
Pek çok anne gibi çocuk sahibi olmak benim için de adeta bir milattı… Ondan öncesi yok gibiydi sanki. Bebekle gelen onca farklı ve zorlu şeyi sanki hep varmış gibi yaşayarak geçen yıllardan sonra, o küçücük canlının büyürken, gelişirken hayatımın her alanına, her anına nasıl sızmış olduğunu, nasıl bir bağla bağlı olduğumuzu bu ilk ayrılıkta fark ettim. O günlerini yeni deneyimler edinerek, bol bol eğlenerek, keyifle geçirirken, ben onsuz yediğim her lokmayı sayarak, onun sevdiği yerlere o yokken kendim de gitmeyerek, hatta o yok diye odasına bile girmekten kaçınarak olayı kendi açımdan bir trajediye çevirdim. Gördüm ki o öğrenmeye, yeni deneyimlere açık, daha özgür, daha cesurmuş ve sadece ihtiyaç duyup elini bana uzattığında elini tutacağıma dair bir -güven-miş benden istediği. Ve gördüm ki ona kendi başına kalabilmeyi öğretirken, içten içe korkularını büyüterek, bağımlı kalan benmişim…
Hala bir bebek gibi gördüğüm kızımın bizsiz de idare edebilecek kadar büyüdüğünü öğrendim bu yaz. Daha da büyüyecek…Ayakları üzerinde durmak,kendi hayatını kurmak,hayatı anlamlandırma adına yeni ufuklara dalmak isteyecek…Ve biliyorum zaman çok hızlı geçecek…O halde ne yapmalı ? Bu kez sakin ve dingin geçen yolculuğuma dönüp ,gri bulutların getirdiği yağmurun eşliğinde akıp giden görüntülerin tadını çıkarmalı… Fakat ”Yağmur da başladı…Uzun kollu bir şeyler de bırakmadım…Uzun bir pantolonu da yoktu yanında..Nasıl düşünemedim ! Sesi de bozuktu.Ya üşürse ? Hasta olursa ?...”
Ah benim anneliğim!
Ah benim “Ne yapayım, elimde değil …” çaresizliğim…
Ah benim bir ömür gönüllü vazifem …
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..