Çocuk ve Birey
Çocuklarımızın bireyselleşme süreçleri hepimizin hayatında büyük önem taşımaktadır. Hepimiz anneyiz, babayız veya olmaya adayız, belki de ebeveyn olma şansımız yok ama bir şekilde hepimiz toplumun en küçük yapı taşı olan, bu minik insanlarla iletişime geçebiliyoruz. Bu ilişki çerçevesinde çocuk yetiştirmenin sadece büyütmek olmadığını anlamak atlamamız gereken ilk adım.
Sıradan görünen, ama aslında çok farklı olan bir çocuk, 133 yıl önce gökyüzü mavisi gözlerini dünyaya açtı. Sıradan görünen bir annesi, sıradan görünen bir babası vardı. Sıradan görünen bir hayatı vardı. Ama aslında iç dünyası, düşünceleri, tavrı ve davranışları, o kadar da sıradan değildi, yaşıtlarından çok farklıydı. Sıradan başlayan hayatını, babasını kaybı, zorlu geçen okul hayatı, savaş, yoksulluk ile dolu bir gençlik izledi. Kendi özelinde yaşadığı bu sorunlar ülkesinde daha büyüktü, imparatorluk coğrafyası ciddi sorunlar yaşıyordu. Bu sebeple Osmanlı topraklarına gitmek zorunda kaldı. Başarılı okul hayatını savaş yılları takip etti. Üstün zekası, öngörüleri, vatan sevgisi ve milletini her yönden yüceltme sevdası bu milletin kaderini belirledi. Bu büyük insan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, bütün dünyanın liderliğine hayranlık duyduğu Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Bu yüce insanın annesi Zübeyde Hanım, her kadının sahip olabildiği bir şeye sahipti. Annelik. Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirleyecek, bir liderin annesiydi. Hepimiz, bütün kadınlar bu duyguya doğuştan sahibiz. Hepimiz anacız, hepimiz bir zamanlar evcilik oynadık, bebeklerimizi uyuttuk, mama yedirdik, beşik yapıp sallayarak uyuttuk. Bu iş bizim için sıradan bir oyun, hep anne olmak amacıyla büyütüldük. Anne olacaktık çocuk büyütecektik. Bu bir görevdi.
Ama aslında annelik olgusu o kadar da basit değil. Bu çok büyük ciddiyet, dikkat, disiplin gerektiren bir iştir. Aslında biz sadece çocuk yetiştirmiyoruz. Biz geleceğin fertlerini, liderlerini, öğretmenlerini, doktorlarını, geleceğin insanlarını yetiştiriyoruz. Yaptığımız işin ciddiyetini, farkındalığını arttırmak adına Zübeyde Hanım ve Mustafa Kemal Atatürk örneğini verdim. Zübeyde Hanım'da annelik güdüleriyle hareket ediyordu ama anneliği onurlu bir hareket olarak düşünüp Mustafa Kemal Atatürk’ü yetiştirdi. Bu örnekten yola çıkarak söyleyebiliriz ki asıl önemli olan, soyun, ailenin devamı, çoğalmak, çocuk arzusunu tatmin etmek, birbirini seven iki insanın dünyaya getirdikleri bir canlı ile sınırlandırılması değil, annelik güdülerini çağdaş bir birey yetiştirmek için kullanmaktır. Çünkü toplumumuzun çağdaş bireylere çok ihtiyacı var.
Üzerinde çok durduğum çağdaş birey kavramı ise, okula gittiğinde dayak yememesi, elindekini kaptırmaması, itilmemesi değil, okulda, toplumda çağdaş birey olduğunu göstermesi olgusudur. Zarar görmemek için zarar verme güdüsünden çok, zarar görmemek için iletişim kurmasını ve bu yeteneğinin geliştirilmesi, büyük emek ve çaba gerektirmektedir.
Çağdaş, demokratik, laik olmayan bir toplumda, değişimin gerektirdiği özgün, özgür beyinleri yetiştirebilmek neredeyse imkansız. Bu sebeple çocuklarımıza, yaşadığımız çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve bırakan Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onu yetiştiren Zübeyde Hanım’ı anmak, anlamak ve onlara anlatmak sanırım üzerimize düşen en büyük görev.
Sevgiyle kalın…
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..