"Cömert Ağaç" Üzerinden Annelik
Küçükken bir gün vereceğimizi bilerek mi alıyoruz, bir nevi borçlanıyor ve borcumuzu bir sonraki nesilde mi ödüyoruz?
“Gözüme toz kaçıran” kitap!
Benim için çok değerli bir aile dostumuz, evimizdeki bir akşam yemeğine, elinde tuttuğu büyük torba içerisindeki bir sürü kitapla geldi. Malum ev ziyaretlerine yarım elma gönül alma kapsamında dahi olsa hediyesiz gidilmez. Hele ki, çocuklu evlere hediye konusunda epey cömert davranılır. İçinden çıkanları, gelirken kitapçıya uğrayıp almış bile olsa bizi inanılmaz mutlu edecekken, bir de getirdiklerinin, yatmadan önce kendi çocuklarına okuduğu kitaplar olduğunu söyleyince mest oldum. Hemen kendi kitaplığıma kaldırdım.
Çocuklarının 20’li yaşlarının sonunda olduğunu düşünürsek, yıllardır özel bir yerde saklanmış ve sonunda bize layık görülmüş. Kenarının dişlenmesini, sayfasının kıvrılmasını göze alırsam, emanate hıyanet edeceğimizi düşünüp ayırdım. Acaba 20 yıl önce bir anne onları okurken, çocukları yatmadan önce neler hissetmiştir diye düşünerek sırayla okumaya başladım. Elime ilk en yeşilini aldım. Kitabın sahibi Amerikalı olduğu için kitapların hepsi ingilizceydi. En yeşil olanı da “The Giving Tree”… İşte gözüme toz kaçıran ilk kitap olma özelliği taşıyan malum kitap hayatıma böyle girdi.
Çocukken almak, büyüyünce vermek…
Yıllar sonra Türkiye’de Bulut Yayınları tarafından yayımlanan ve “Cömert Ağaç” adı verilen kitap, her şeyiyle alışık olduğumuz kitaplardan epey farklı. Çizimleri yalın, cümleler kısa, sayfa sayısı fazla, kapağın parlak yeşiline rağmen içerik renksiz. Anlayacağınız kitabın içeriğinde, cazibeli hiç bir detay yok. Hoş ihtiyacı da yok. Yemeğin kendisi o kadar lezzetli ve güçlü ki sosa ihtiyacı yok. Veren bir ağaç ve alan bir insan. Biri verdikçe veriyor, diğeri aldıkça alıyor. İlk okuduğumda boğazımda bir şeyler düğümlendi, malum ilişkiyi bir yerden gözüm ısırdı ama tam olarak çıkaramadım. Normal şartlarda tekrar tekrar okuduğum kitapların sayısı azdır ama onu onlarca kez okudum. En nihayetinde de ilişkiyi tanıdım. Hatta nasıl oldu da daha önce tanıyamadım. Ağaç bir annem oldu, bir anneannem, bir ben. Çocuk bir ben oldum, bir çocuklarım oldu. Eminim gelecekte onların da çocukları olacak.
Çocukken almak büyüyünce vermek fikri, kitabı okuyana kadar, bana kendimi hiç böyle hissettirmemişti.
Kitap aslında anneliği ve çocuk olmayı keskin bir sınır çizgisiyle iki tarafa ayırıyor. Biri doğası gereği alıyor, diğeri de doğası gereği mütemadiyen veriyor. Üstelik ne gariptir ki, ikisi de yaptıkları şeylerde bir mahsur görmüyor. Gocunmuyor, utanmıyor, yorulmuyor ve hayatın bir parçası gibi yoluna devam ediyor. Bu durum, beni ister istemez zaten sorgulamaya hazır tarafım olan anneliğimi sorgulamaya davet etti. Biz de bu kadar verici miyiz? Biz de bu kadar sorgulamadan fedakarlık yapıyor muyuz? Bize zarar vereceğini hatta belki kökümüzü kurutup bizi bitireceğini bilmemize rağmen çocuklarımıza “hayır” diyecek çizgiyi çizmek yerine, kendimizi mi eksiltiyoruz? Ya da kısa bir süre öncesine kadar çocukken, ne ara ağaç olup vermeye başlıyoruz? Bildiklerimizi nasıl unutuyoruz ne ara saf değiştiriyoruz? Ya da belki küçükken bir gün vereceğimizi bilerek mi alıyoruz, bir nevi borçlanıyor ve borcumuzu bir sonraki nesilde mi ödüyoruz? Bilhassa kızlarımın da bayıldığı bu kitabı, siz ve çocuklarınız okuyunca neler hissedeceksiniz merak ediyorum. Okur okumaz onlarca farklı duygu hissettiren, sayısız soru sorduran cömert hikayelere ve onları bizimle paylaşmaktan mutluluk duyan cömert dostlarımıza...
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..