Dijital Çağ Annelerinde Fabrika Çıkışı Hırs Problemi Var!
Milenyum ya da dijital çağ olarak adlandırılan 2000’ler ve sonrasında doğan çocukların yetiştiriliş şekillerine bakarsanız, bizim nesil bildiğiniz el yordamı ile bugünlere gelmiş. Hele ki bizden önceki nesillere bakarsanız “Allah’a Emanet” yönteminden yararlanılmış desek, abartmış olmayız. Hadi bizden öncekilere uzanıp, işi dallanıp budaklandırmayalım. Kendi neslimize bakalım. Bir düşünelim neler yaptık; anaokuluna kimimiz gitti, kimizin annesi ev hanımı olduğu için gerek görülmedi. Kendi ayaklarımız üzerinde durduğumuz ilk mecra olan ilkokul seçimi, hiç de meşakatli değildi. Eve en yakın okula kaydolduk ve oldu bitti. Beşinci yılın sonunda bir sınava girdik. Ne yalan söyleyeyim, hazırlanmak için, ne ailelerimiz, ne de kendimiz paralanmadık, helak olmadık. Sanki biraz kaderciydik, olduysa ne alaydı, olmadıysa da dövünmedik. Ya, evimize bir diğer en yakın olan ortaokula devam ettik, ya da puanımızın yettiği özel okula, servise bindik ve gittik. Biz ortaokuldayken özel dersler ve dershaneler henüz popülerleşiyordu. “Hadi ayıp olmasın, madem böyle bir furya var yavrumuzun içinde ukde kalmasın” anlayışı eşliğinde birinden birini seçtik ve üniversiteye doğru ilerledik. Sonuç fena değildi. Üniversiteye girdik, okuduk, bir baltaya sap olduk, olamadık ve bugünlere geldik. Varılması istenen hedef neydi? Üniversiteydi. Vardık mı? Vardık. Nokta.
Herkesin alacağı Bir Diploma Değil mi?
O günden bugüne, bitiş çizgisinde pek değişiklik olmadı. Demek ki hedef aynı. Ancak her ne olduysa bizler aynı ebeveynler değiliz. Kafamızda bir tuhaflık var. Neyin kafası ya da neyin tuhaflığı bilemiyorum. Hastalık desem hastalık değil, ama bizlere ne idüğü belirsiz, amansız bir “hırs” geldi. Her şeyin en iyisi olsun, en güzeli olsun, eksiği olmasın fazlası olsun sloganıyla çocuk büyütmeye başladık. Çocukları 1,5 yaşında oyun grubuna yazdırıyoruz. 2,5 olduğu gün, anaokulunun kayıt bürosunun kapısını çalıyoruz. Çalıyoruz dediysek, eve en yakın olan anaokulunun değil, şehrin en iyi anaokulunun. “Alt tarafı oyun oynayacaklar, neyin en iyisi, en iyi körebe oynatan okul mu?” diye soracak olursanız, olabilir neden olmasın, en iyisi olsun da, neyin en iyisi olursa olsun. Sonrasında ilkokul sorunsalı var. Sorunsal diyorum çünkü ancak her şeyi kendimize sorun haline getirirsek başarıya ulaşacağımızı düşünüyoruz. Neyin başarısı bilmiyoruz, ama etrafımızda herkes koşuyor, biz yürürsek geride kalacağımızı hissediyoruz. Bizler yabancı dili, ortaokulda, ortalama 12 yaşında öğrendik. Allah’a şükür hiç de fena konuşmuyoruz. Ama olmaz, 12 yaş katiyen kabul edilemez. Bir yerde okumuştuk; 6 yaşına kadar 10 dil öğrenilebiliyorlarmış. Hesaplayalım; şu an 2 yaşında, geriye 4 yıl kaldı. Toplamdaki 48 ayı 10’a bölersek, her 4,8 ayda bir, farklı dile geçmemiz lazım, zaman daralıyor, çember küçülüyor. Kronometre sadece benim kulağıma mı çalınıyor?
Su Yolunu Bulur
İlkokul bitti diyelim sırada ortaokul var. Ortaokul ve lise için akademik başarısı en yüksek okulu seçmeliyiz. Bu okula girmek için, yavrumuz her gün 2 saat az uyuyacak olabilir ama olsun, bu yoldan dönmek yok. Ülke çapındaki tüm okulları gezeceğiz, en yüksek ortalamalı olanı bulacak ve girmek için göze göz, dişe diş mücadele edeceğiz. Bunlar hayatı zehir etmek, çok afedersiniz yanlış söyledim hayatı güzelleştirmek için yeterli mi zannettiniz? Zamanında kimse arkadaşlarımızı sorgulamamıştı, “evladım seçtiyse vardır bir bildiği” deyip kurcalamamıştı belki, ama bizler bir nevi arkadaş avına çıkacağız. Bizi hedefimizden şaşırtacak haylaz, fırlama ve tembel arkadaşları devre dışı bırakacağız. Anne ve babaları en az bizim kadar obsesif, kumpulsif ve sözüm ona mükemmel olanları bulup getireceğiz. Sonra ver elini üniversite. Elin gitmiş, kolun kalmış, ailece, ahımız gitmiş vahımız kalmış önemli değil, önemli olan bitiş çizgisine varmak. Şimdi iki nesil arasındaki 28 ebeveyn farkını bulun desem, eminim fazla zorlanmazsınız. Üstelik çocukların gidip gidebileceği yer de aynı. Hani bizler sadece üniversite bitirdik ama bizim çocuklar 11 yaşında 3 diploma 5 fahri doktoraya hak kazanacak desek hadi neyse, yok öyle bir şey. Arkadaşlar, biz ne yapıyoruz, nereye koşuyoruz? Neden gün bugündür, kalan sağlar bizimdir diyemiyoruz? Üzerimize çöken, nereden geldiği belli olmayan bu ruhi deli, psikolojik problemli ebeveyn rolünden acilen sıyrılmamız gerek benden söylemesi. Kendimi ve hemcinslerimi iyi görmüyor, bu fuzuli hırsla yetiştirilen çocuklardan hayır beklemenin de beyhude olduğuna inanıyorum. Eskiler ne güzel demiş; su yolunu bulur diye… Şu an benim yaptığım gibi sakin kafa ve klasik müzik eşliğinde bir kez daha düşünün, gittiğimiz yolun yol olmadığını farkedin ve bir kaç defa derin nefes alıp verin, en son nefesi verirken “su yolunu bulur” deyin…
KASIM 2015
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..