Paha Biçilmez Anlar Mı? O da Ne Demek?
Hangimiz insanları, yaşamı gözlemlemek için özel bir zaman ayırıp sadece ve sadece bakmayı deniyoruz? Uzun bir süredir bunu yapmaktan, durmaktan ve izlemekten büyük keyif alıyorum. İnsanların hikâyelerine, doğanın ritmine, yaşama ortak oluyor, görmeyi, duymayı ve hissetmeyi seçiyorum. Bu yolculukta kendimle de karşılaşıyor tıpkı bir yabancı ile tanışır gibi kendimle tanışıyor, derinlerdeki Ben’i keşfediyor ve yaşamı anlamaya çalışıyorum.
Tam da böyle bir anda kendimi, sevinçlerimi, üzüntülerimi, başarılarımı, hayal kırıklıklarımı, kazandıklarımı, kaybettiklerimi kısacası beni ben yapan her şeyi tepeden tırnağa sorgularken Jacominus girdi hayatıma. “Derinlerde ne varsa, her canın yandığında kapatıp, üstüne bir de kilit vurduğun o naftalin kokulu sandıktan tek tek çıkartmalıyız” dedi. İyi kötü yaşadığımız her anın paha biçilmez olduğunu hatırlattı bana.
Jacominus Gainsborough’un Paha Biçilmez Anları
Nar Çocuk tarafından yayımlanan Rebecca Dautremer’in yazdığı ve resimlediği, çevirisi ise Bade Baran’a ait “Jacominus Gainsborough’un Paha Biçilmez Anları” kitabı düşündürdü tüm bunları. Okuyucuya her sayfada ayrı bir muhakeme yaptıracak, her sayfada Jacominus’un kendi hayatına dair yaptığı sorgulamayı siz de kendinize yapacaksınız. Öncelikle bu nefis kitaba bir yaş sınırlaması koymayı aklımın ucundan bile geçirmediğimi belirtmek isterim. Elli yaşında bir okuyucu için de çocuk kitaplarına ihtiyaç var beş yaşında bir okuyucu için de…
Her birimizin yaşamı eşşiz ve yaşanmaya değer ama yaşadığımız her an bunu sorgulamaya devam ediyoruz. Biz kimiz, ne yapıyoruz, ne istiyoruz, olumlu yönlerimizin yanında kusurlarımızın da farkına varıp onlara kucak açabiliyor muyuz?
Öğrenirken büyüyoruz
Jocaminus daha küçücükken onu aksak bırakacak bir devriliş yaşadı. Sonrasında bu aksak ayaktan kimselere bahsetmedi. Yapamadığı şeylerin zihnini meşgul etmesine de izin vermedi. En önemlisi de bana “Nasıl bir yolculuğumuz olursa olsun öğrenmeye devam ediyoruz her gün biraz daha fazla öğrenmeye!” dedirtti. Öğrenirken de büyümeye devam ediyoruz. Karşımıza bizi anlayan, anlamayan, sevdiğimiz ya da bizi allak bullak eden, iyi hissettiren ya da asla teşekkür bile etmeyeceğimiz insanlar çıkıyor.
Bazen düşüyoruz, yaralanıyoruz bazen paçayı sıyırdığımızı düşünüyor bazen de tıpkı Jocaminus gibi zorluklar yaşadığımızda “Önemli olan onlardan biri olmaktan kaçınmak,” diye seviniyoruz. Bir gün geliyor hayat daha da acımasızlaşıyor. Çok sevdiğimiz birini kaybediyoruz, üzülüyoruz, ağlıyoruz, belki aylarca konuşmak dahi istemiyoruz ama onu hatıralarla yaşatmayı da öğreniyoruz. Sonra öyle bir şey oluyor ki kendi sonunu düşünmeye başlıyorsun. Bunu yaparken de daha hızlı olmaya çabalıyor, zamanının kalmadığını kendine hatırlattığın her an bir şeyler yapabilmek için daha da hızlanmak istiyorsun.
Bu defa da yaşlılık çalıyor kapıyı ve ister istemez yavaşlamak, daha çok hissetmeye çalışmak için gücünü saklıyorsun. Jocanimus bir ilkbahar günü, badem ağacının altında hayatının muhakemesini yaparken beni hüngür hüngür ağlatmış olsa da şu sözleri ile yüreğime adeta kazındı. “Seni sahiden sevdim, benim küçük yaşamım. Bana bir devriliş, bir aksak ayak verdin ve beni canımdan bezdirdin ama seni sahiden sevdim. Ve biliyor musun eski dostum, fazlasıyla yaşanmaya değerdin!” Jocaminus, yaşanmaya değerdin dediği hayatını hesaba döktüğü sayfada bizlere bir nevi yol gösteriyor. Düşünün bakalım hayatınızı hesaba dökecek olsaydınız neler yazardınız diyor. Kaç “paha biçilmez an”ımız var bilemiyorum ama bu kitabı okumuş olmak benim için paha biçilmez. Sevgili Bade Baran’a sadece çeviri yapmayıp yaşadığı için yürekten bin teşekkür…
Kaç devriliş yaşamış olursak olalım, her anımızı sarıp sarmayalım. Ve unutmayalım, zaman geçiyor!
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..