Çam Sakızı
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken yeşil vadilerin birinde aksakallı bir dede yaşarmış. Bu Bilge Dede, hasta olanlara şifalı bitkiler kaynatır, akıl isteyenlere nasihatler verir, çıkmaza girenlere yol gösterirmiş.
Hoş geldin ey yolcu!
Günlerden bir gün, dağlar tepeler aşıp uzak yollardan gelen bir tanrı misafiri kapısını çalmış. Adamcağız aç, susuz, çok da yorgunmuş. Bilge Dede onu tek odalı ahşap kulübesine buyur edip “Hoş geldin ey yolcu, ben de seni bekliyordum.” demiş. Bunu duyduğuna önce şaşırmış adam sonra da şaşırdığına şaşırmış. “Bu dede; bilge olmasa, sırlı, mertebeli olmasa geleceğimi nereden bilsin ki?” diye düşünmüş. Bilge Dede’nin ısrarla ikram ettiği yemeği yedikten sonra limonlu ıhlamur çayından da içmiş. Tam teşekkür edip hal-i pür melalini bildirecekken “Hiç acele etme evlat, belli ki çok yorgunsun, şimdi uyu ve dinlen, uyandığında uzun uzun konuşuruz,” demiş Bilge Dede. Adam, bu teklife ‘hayır’ diyemeyip arkasında duran ince minderli sedire usulca kıvrılıvermiş. Yattığı gibi de uyumuş. Bilge Dede ise rahmetli eşinin ördüğü renkli battaniyeyi adamın üzerine örttükten sonra masasının üzerinde duran tuğla kalınlığındaki kitabını okumaya devam etmiş.
“Derdin büyük ama çözümsüz değil!”
Birkaç saat sonra uyanmış adam. Fiziksel ihtiyaçlarının tamamını gidermiş olmanın verdiği dinginlikle uzandığı sedire oturmuş ve hemen söze girmiş:
- Sevgili Bilge Dede, öncelikle gösterdiğin misafirperverliğe çok teşekkür ederim. Bilsen ne uzun, ne zorlu mesafeler kat ettim seni bulmak için. Yedi gündür yollardayım. Yedi vadi, yedi tepe aştım. Paçalarımı sıvayıp coşkun akan yedi dere geçtim. Yolda aç kurtlarla savaştım. Şükür şimdi huzurundayım. Anlaşılan o ki neden burada olduğumu az çok biliyorsun. İşin açıkçası ben seni rüyamda gördüm dede. Adın gibi o bilge tavrınla bana dedin ki “Üzülme evlat! Derdin büyük ama çözümsüz değil. Çare arıyorsan eğer kalk gel. Bekliyorum ziyaretini.” Bu davet üzerine sordum soruşturdum seni, yaşadığın yeri öğrendim ve hiç vakit kaybetmeden yola koyuldum.
Benim derdim; şartlar ne olursa olsun bir türlü “mutlu olamamam, sahip olduklarımı asla paylaşamamam.” Öyle çok varlıklı biri değilim fakat hiç kimseyle, hiçbir şeyimi paylaşamıyorum. Ne yerimi, ne yurdumu; ne aşımı ne suyumu; ne de paramı pulumu… Paylaştıklarım bana lazım olacak, verdiklerimin yeri dolmayacak gibi bir hisse kapılıyorum. Hatta derdimi de paylaşamıyorum. Zayıf yönlerimi öğrenirlerse bana karşı kullanırlar düşüncesiyle hep güçlüyü oynuyorum. Aslında hiç mutlu değilken hep “mutlu surat” maskesi ile dolaşıyorum. Ama bu sahtelik beni çok yordu. Takındığım bu tutum beni yapayalnız bıraktı. Etrafımdaki herkes beni dışladı. Aile üyelerim bile beni terk edip gittiler.
Görevlerini yerine getirirsen, sorunlarından kurtulacaksın
Bilge Dede adamı uzun uzun dinledikten sonra söze girmiş:
“Sana bazı görevler vereceğim. Eğer bu görevleri layığı ile yerine getirirsen sorunlarını kökten halletmiş olacaksın. Görevlerin ne olduğunu her birini başardıktan sonra öğreneceksin. Birinci görevin şu: Benim ağılımda beyaz bir koyunum var. Tüyleri çok uzadı ve kırkılma zamanı geldi. Bu koyunun yününü kırp. Yünleri bu bez torbanın içine koy ve bana getir”, demiş. Adama biraz garip gelse de denileni yapmak üzere ayağa kalkmış. Doğru ağıla gitmiş. Tıpkı Bilge Dede’nin öğütlediği şekilde beyaz koyunun yününü kırkıp bez torbaya biriktirmiş ve eve geri dönmüş.
Bilge Dede gördüğü manzaradan memnun bir şekilde torbayı eline almış ve adama ikinci görevini anlatmaya başlamış: “Evden çıkıp yarım kilo metre dümdüz ilerle, karşına temiz bir akarsu çıkacak. Oraya git ve şu toprak testiyi suyla doldur.” Adam yine çok garipsese de “peki” deyip dışarı çıkmış. Akarsuyu bulmuş ve eğilip testiyi doldurmaya başlamış. Toprak testi suyla tamamen dolunca evin yolunu tutmuş. Bilge Dede su testini alıp elindeki ahşap sepeti misafirine uzatarak “şimdi de bu sepeti al ve evin etrafındaki meyve ağaçlarından olgunlaşanları toplayıp bana getir” demiş. Adam denilenleri harfiyen yerine getirmiş. Sepeti meyvelerin en güzelleriyle doldurup Bilge Dede’ye uzatmış. Bilge Dede meyve sepetini alıp son görevini anlatmaya başlamış: “Şimdi de bu çam sakızlarını al ve dağın ardındaki kulübeye git. Oradaki beş küçük çocuğa bu sakızları paylaştır. Sonra onların gözlerinin içine bak. Uzun uzun bak… Her birinin gözlerinin içinde ne görüyorsun geldiğinde bana anlat,” demiş.
Adam yine “peki” deyip çam sakızları ile birlikte yollara düşmüş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Sonunda Bilge Dede’nin bahsettiği kulübeyi bulmuş. Çam sakızlarını çocuklara eşit şekilde paylaştırmış ve her birinin gözlerinin içine bakmış. İnsanların gözlerinin içine ilk kez bu kadar dikkatli bir şekilde bakıyormuş. İnsanların duygularını ilk kez bu denli yakından tahlil ediyormuş. Fark ettiği şey; birbirinden güzel beş çift mutlu bakış, sevgi dolu beş gülen yüz, beş parlak yıldızmış… Bu mütevazı evde küçük şeylerle mutlu olmayı başarabilen beş koca yürek, beş masum melekmiş gördüğü…
Meğer mutluluk fark edilen bir şeymiş!
Meğer mutluluk sahip olunan bir şey değil fark edilen bir şeymiş. Mutluluk bir seçimmiş. Mutluluk; içinde bulunduğun an’ı, yüklediğin anlama göre yaşamakmış. Mutluluk bir damla suda engin okyanusla buluşmakmış. Karşılıksız vermek, koşulsuz sevmekmiş; gittiğin yere ışık saçmak, sana gelen ışığı da sevgiyle kabul etmekmiş, küçücük bir çam sakızının içine bilgelikle gizlenmiş devasa bir huzurmuş mutluluk...
Eve dönene kadar Bilge Dede’nin verdiği görevlerle ne anlatmak istediğini özellikle son görevden çıkardığı dersleri düşünüp durmuş adam ve kendinden çok utanmış. Bugüne kadar ne çok şey kaçırdığını fark edip hayıflanmış. Başı önde eve gelmiş. Halini gören, hissiyatlarını sezen Bilge Dede “Üzülme evlat” demiş. “Görüyorum ki son görevinden alman gereken mesajları almışsın. “Evet, Bilge Dede” diye yanıtlamış adam ve eklemiş: “Peki diğer görevlerimle ilgili anlatmak istediğin tam olarak neydi acaba? Bu soru üzerine Bilge Dede, otururken gıcırdattığı sedire misafirini de buyur edip başlamış anlatmaya: Ey oğul! Ne kırptığın bir torba yün için koyun, ne taşıdığın bir testi su için akarsu, ne de topladığın bir sepet meyve için ağaçlar sana dediler mi ki “bunlar benim alamazsın!” “Hayır,” elbette demediler. Hepsi bambaşka formlarda ve misyonlarda yaradılışlarının gereğini yaptılar. Tabiat ananın onlara sunduklarını onlar da sana sundular. Evrenin doğal işleyişine katkı sağladılar.
Bak evlat, bir şaman öğretisi der ki:
“Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz...
Nehirler kendi suyunu içemez...
Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez...
Güneş kendisi için ısıtmaz...
Ay kendisi için parlamaz...
Çiçekler kendileri için kokmaz...
Toprak kendisi için doğurmaz...
Rüzgâr kendisi için esmez...
Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz.
Doğanın anayasasında ilk madde şudur...
Her şey birbiri için yaşar…
Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur...”
Koyunumun yünleriyle ördüğüm ayağımdaki yün çorabın, bahçemdeki meyve ağaçları ile hazırladığım kahvaltılık reçelin, akarsudan doldurduğum bir testi soğuk suyun bana karşılıksızca sunduğu hizmeti görüp takdir etmezsem lezzetini nasıl alabilirim? Peki ya sen, sana sunulan onca nimeti bir başına tüketirken, maddiyatını ve maneviyatını hiç kimseyle paylaşmazken yaşamdan nasıl kâm alabilirsin? Çevir kafanı bir bak, daha önce hiç bakmadığın bir şuurla bak! Bu büyük sahne senin için kuruldu görmez misin? İhtiyacın olan her şey, her yerde mevcut zaten. Sadece küçük bir hamleyle kendisine ulaşmanı bekliyor. Kıtlık senin sadece bilincinde var. İnsan vererek azalmaz aksine daha da çoğalır. Ey oğul, sınırlı sınırsızı nerden bilsin? Genişlet sınırlarını, genişlet algını, anlayışını. Gördüğün resimden memnun değilsen santim de olsa değiştir yerini, değiştir bakış açını. Aç, arala gönül hanenin kapılarını… Bilmez misin ki zaman, mekân ve imkân gönle göre yaratılır. Ak pak olan gönle ise neşe dolu koca bir evren sığdırılır. Öyle bir yerdir ki orası; içinde masum çocuklar gülüşür, mutlu olmak için ise tek başına bu yetişir.
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..