Çocuklarda Oyun Bağımlılığı
Günümüz teknolojisiyle birlikte hem biz yetişkinlerin hem de çocukların dijital ortamlara olan ilgisi büyük bir hızla artmakta; tabletler, akıllı telefonlar ve bilgisayarlar...
Çocuklar dijital oyunlarla daha çok küçük yaşlarda tanışıyor ve bu cihazlarla vakit geçirmeyi hem eğlenceli hem de heyecan verici buluyorlar. Teknoloji çağında yaşıyoruz, bu bir gerçek. Evet, teknoloji sayesinde hayatımız pek çok alanda kolaylaştı; işlerimizi hızlıca hallediyoruz, bilgiye anında ulaşıyoruz ve hatta dünyanın öbür ucundaki sevdiklerimizle tek bir tıkla sohbet bile edebiliyoruz.
Peki teknoloji gerçekten bu kadar masum mu?
Faydalı olduğu kadar dikkat etmediğimizde karşımıza çıkabilecek bazı problemler de var. Özellikle çocuklar için! Eskiden sokaklar çocuklar için oyun alanıydı; ağaçların arasında saklanır, komşu çocuklarıyla ip atlar, misket oynar, güneş batana kadar da yorulmazdık. Şimdi ise telefonlar, tabletler ve bilgisayarlar çocukların oyun alanları hâline geldi. Çoğu oyun, çocukların beyninde ödül mekanizması dediğimiz kısmı harekete geçiriyor. Yani bir oyunda seviye atlarken veya bir ödül kazanırken, beyin mutluluk hormonu salgılıyor. Böylelikle çocuklar sürekli daha fazlasını isteme eğiliminde oluyor. Zamanla bu işin ucu bir alışkanlıktan öte bağımlılığa dönüşme riskini de beraberinde getiriyor.
Bir örnekle devam etmek istiyorum;
Arda, 13 yaşındadır. Bir gün okuldan eve dönerken arkadaşlarından biri ona yeni bir oyundan bahseder. Oyun; renkli, hareketli ve heyecan vericidir. Üstelik hem seviyeler hem de ödüller vardır. Oyunu merak eden Arda, oyunu indirip oynamaya başladığında kendini öyle bir kaptırır ki, bir süre sonra artık o sanal dünya gerçek hayatından daha cazip hâle gelmeye başlar. Önceleri günde yarım saat oynarken sonra bir saat, ardından iki saat derken, bu süre her geçen gün daha da artmaktadır. Annesi seslendiğinde bile kalkmamaya, “Birazdan anne, bir dakika!” demeye başlamıştır bile. Artık yemek masasında dahi aklı oyunda kalıyordur. Okulda derslerde dikkati dağılıyor, ödevlerini hızlıca geçiştiriyordur. Bir gün okulda beklenmedik bir olay yaşanır. Öğretmeni, Arda’nın sürekli yorgun göründüğünü ve derslere dikkatini veremediğini fark eder. Annesine durumu anlattığında, Arda’nın annesi şaşırır, çünkü Arda eskiden derslerinde çok başarılı bir öğrencidir. O akşam Arda’nın annesi, oğlunun bu değişiminin nedenini anlamak için Arda’yla konuşur ve gerçeği öğrenir: Arda, gece geç saatlere kadar oyun oynuyordur.
Birçok ebeveyn ve çocuk Arda’nın yaşadığı gibi bir süreçten geçiyor. Zaman zaman ebeveynler olarak kendimizi bir ikilem içinde bulmamız kaçınılmaz oluyor. Çocuklarımız bir yandan hızla gelişen teknolojinin cazibesine kapılıyor, diğer yandan onlara tamamen sınır koymak da biz ebeveynleri düşündürüyor. “Hayır, oynamayacaksın!” dediğimizde ters tepiyor, “Hadi istediğin kadar oyna!” dediğimizde ise kendilerini bu dünyaya fazlaca kaptırabiliyorlar.
Peki bu dengeyi nasıl sağlarız?
Tamamen yasaklar koymak yerine çocuklarımızın yanında durup rehberlik etmek en doğrusu olacaktır. Çünkü çocuklar, sürekli “Yasak!” kelimesini duyduklarında kendilerini anlaşılamamış hissediyor, bu da onları daha fazla oyun oynamaya itebiliyor. Bunun yerine onlara alternatifler sunarak meraklarını başka alanlara çekmek çok daha sağlıklı bir yaklaşım olabilmektedir. Çocuklar oldukça zeki ve iyi bir gözlemcidir. “Hadi ders çalış, kitap oku” dediğinizde çocuğunuzun aklında oluşacak mutlak soru şudur: “Ama sen de hep telefondasın, neden benim uzak durmamı istiyorsun?” Buraya dikkat edelim! Ebeveynlerin yapmış olduğu her davranış çocuğa normal gelir ve tam aksi bir durumla karşılaşınca da sorgular. Nitekim elinden telefonunu düşürmeyen bir ebeveynin çocuklarına ders çalış demesi ne denli doğrudur?
Sevgili ebeveynler, unutmayın! Çocuklarımız bizim yansımamızdır. Onlara anlatmak istediklerimizi önce kendimiz yapmalıyız. Çocuklarınıza telefon ekranından bakıp “Gör beni!” demektense, gözlerinin içine bakıp “Yanındayım” demek için neyi bekliyorsunuz? Gerçek kahramanlar ekranların ardında değil; kitap sayfalarında, doğada ve hayatın tam içinde saklıdır.
Sevgiyle...
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..