Çocuklarda Zaman Algısı
Çocuklar, zamanın farklı kapılarından geçerken her anı yeni bir öğretiye dönüştüren yeteneğe sahiptirler. Öyle ki zamanın her bir kıvrımını ilk kez yaşamanın taptaze heyecanını taşırlar. Biz yetişkinlerse onların algılarındaki ‘taptaze’ bakış açısını zaman içinde yitiriyoruz. Çocukların dünyası, zamanın monoton akışına karşı bir direnç gösterir. Gözlerinde her an bir mucizeyi bekleyen merak vardır. Onlar için zaman ‘an’ların birikimidir.
Çocukların hayatında zaman hem bir sınır hem de bir alan olarak var olmaktadır. Bir çocuk, zamanın uzunluğunu anlamaya başladığında, genellikle hayata dair ilk kavrayışlarını geliştirmeye başlar. Bazen, bir gün bir yıl gibi, bir saatse bir ömür kadar uzun gelir. Bu algı, çocuğun yaşına, ruh haline ve etrafındaki olaylara göre değişmektedir.
Oyun yoluyla zaman kavramıyla tanışırlar
Keşif ve öğrenme sürecinde de zamanın geçişini genellikle oyun yoluyla öğrenirler. Bir gün boyunca yaşadıkları maceralar, onlara zamanın ne kadar farklı olabileceğini gösterir. Çocuklar, zamanın farklı kapılarından geçerken her anı yeni bir öğretiye dönüştüren yeteneğe sahiptirler. Öyle ki zamanın her bir kıvrımını ilk kez yaşamanın taptaze heyecanını taşırlar. Biz yetişkinlerse onların algılarındaki ‘taptaze’ bakış açısını zaman içinde yitiriyoruz. Çocukların dünyası, zamanın monoton akışına karşı bir direnç gösterir. Gözlerinde her an bir mucizeyi bekleyen merak vardır. Onlar için zaman ‘an’ların birikimidir.
Her an, bir sonraki davranışı şekillendirirken izler taşır. Bu izler, onların sonsuz evrenini oluşturur; hayallerini, belleklerini, duygularını… Her saniye onlar için yeni bir maceradır; yeni oyun, yeni arkadaş, yeni bir öğrenme deneyimidir.
Büyüdükçe zaman algısı değişir
Çocuklar büyüdükçe zamanın algısı da farklılaşır. Geçmişin masum anıları, yetişkinliğin sorumluluklarıyla yer değiştirir. Zaman artık bir yük gibi hissedilir, planlar ve endişeler arasında sıkışıp kalmış bir hayatın parçası haline gelir. Bu dönüşüm, yetişkinliğe geçişin zorluğuyla savaşır. Ancak, çocukların zaman algısındaki bu saf ve gerçek hâl, bize hayatın iki farklı yüzünü gösterir. Zamanın bu iki yüzü arasında bir köprü kurmak, belki de hayatın en büyük başarısıdır. Çocukların gözünden dünyayı görmek, onların zaman algısını anlamak, biz yetişkinlere hayatın güzelliklerini de hatırlatır. Çocukların bu taze bakış açılarını yitirmemek ve her anı dolu dolu yaşamak, belki de zamanın gerçek anlamını kavrayabilmenin bir yoludur.
Çocuklar zaman kavramını nasıl öğrenir?
Peki, çocuklar zaman kavramını nasıl öğrenirler? Geçmiş, şimdi ve geleceği nasıl tecrübe ederler? Çocuklar, dünyaya geldiklerinde zaman kavramına dair bir bilgiye sahip değillerdir. Zaman algısı, çocukların bilişsel gelişimiyle birlikte yavaş yavaş oluşur. Erken çocukluk döneminde, çocuklar için ‘şimdi’ her şeydir. Geçmiş ve gelecek kavramları, soyut olarak kalır ve belirli bir bilişsel olgunluğa ulaştıklarında anlam kazanmaya başlar.
Çocuklarda zaman algısının gelişimi, yaşlarına ve bilişsel becerilerine bağlı olarak farklılık gösterir. Örneğin, küçük çocuklar zamanı olayların sıralaması ve ritüellerle ilişkilendirir. Bu dönemde, ‘şimdi’, ‘sonra’ ve ‘önce’ gibi zaman ifadeleri, genellikle günlük rutinler ve alışkanlıklar çerçevesinde öğrenilir. Zaman kavramını somut olaylarla ilişkilendirerek anlamaya çalışır. Yaşlarına ve bilişsel gelişim seviyelerine göre değişiklik gösterir.
Jean Piaget’nin bilişsel gelişim teorisine göre, çocuklar yaklaşık 2-7 yaşları arasında ‘işlem öncesi dönem’ olarak tanımlar. Bu dönemde, çocuklar olayları mantıklı bir şekilde sıralamakta zorluk çekerler ve zaman kavramını tam anlamıyla anlayamazlar. Bu da onların dünyayı algılama biçimlerinde zamanın henüz soyut bir kavram olarak yer almadığını gösterir. Örneğin, küçük bir çocuğa ‘yarın’ dediğinizde, bu onun için sadece bir kelimedir çünkü belirli bir anlam taşımaz. Ancak, ‘yarın dondurma yiyeceğiz’ gibi somut bir olayla ilişkilendirildiğinde, çocuk bu zamanı kavrayabilir. Yaş aralığı 7’den 11’e kadar ‘somut işlemler dönemine’ girerler ve bu dönemde olayları sıralamaya ve zaman aralıklarını anlamaya başlarlar.
Elbette teknolojiyide unutmamak lazım. Günümüz teknolojisi, zaman algımızı kökten değiştirmektedir. Dijital çağın başlamasıyla zamanın daha hızlı ve yoğun bir şekilde deneyimlendiği bir dünyaya adım attık. İnternet ve mobil cihazlar bilgiye anında erişim sağlamamıza olanak tanırken zamanın hızla akıp gittiği bir algı yaratır. Sosyal medya ve sürekli bağlantıda olma durumu, zamanın farkındalığını azaltabilir ve “an”ın kaybolmasına neden olabilir. Fakat teknoloji, zamanın daha verimli kullanılmasına da yardımcı olabilir. Zaman yönetimi uygulamaları, takvimler ve hatırlatıcılar, zamanı organize etmemize ve önceliklerimizi belirlememize yardımcı olur. Teknoloji, zamanın hem düşmanı hem de dostu olabilir; bu da onun çift yönlü etkisini gösterir.
Ebeveynler çocukları ‘zaman’ konusunda nasıl destekleyebilir?
1. Görselleştirme: Takvimler ve zaman çizelgeleri, çocukların olayların sırasını ve zaman aralıklarını görselleştirmelerine yardımcı olabilir. Örneğin, Ali’nin annesi, onun doğum gününe kadar geçecek günleri bir takvimde işaretleyebilir. Böylece, her gün bir kutucuğu işaretleyerek zamanın geçtiğini somut bir şekilde görebilir.
2. Zaman Dilimlerini Tanımlama: Çocuklara zaman dilimlerini tanıtırken günlük rutinleri kullanmak etkili olabilir. Örneğin, “Kahvaltıdan sonra parka gideceğiz” gibi ifadeler, çocukların olayları zamana yerleştirmelerine yardımcı olur.
3. Geri Sayım Yapma: Ali’nin doğum günü için, annesi her gün bir sayıyı geri sayarak onu bilgilendirebilir. “Doğum gününe üç gün kaldı!” demek, zamanın geçtiğini ve hedefe yaklaşıldığını somutlaştırır.
4. Zaman Yönetimi Becerilerini Geliştirme: Özellikle orta çocukluk ve ergenlik döneminde, çocuklara zaman yönetimi becerileri kazandırmak önemlidir. Günlük programlar yapmak, önceliklendirme becerilerini geliştirmek ve hedefler belirlemek, çocukların zamanı daha etkili bir şekilde kullanmalarını sağlar.
5. Geçmiş ve Gelecek Üzerine Düşünme: Çocukların geçmişteki deneyimlerini değerlendirmeleri ve gelecekteki hedeflerini planlamaları teşvik edilmelidir. Bu, onların zaman algısını derinleştirir ve geleceğe yönelik daha bilinçli kararlar almalarını sağlar.
Yetişkinler olarak gerçek şu ki çocuklar bize zamanın ne kadar değerli ve bir o kadar da geçici olduğunu öğretmektedir. Onların masumiyetle örülmüş yaşamları, her anı doyasıya yaşamanın önemini hatırlatır. Bir çocuğun ilk adımlarını atarken yaşadığı heyecanı, ilk kelimelerini söylemeye çalışken yaşadığı tatlı telaşı; bunlar, zamanın ne denli hızlı geçtiğini ve her anın ne kadar kıymetli olduğunu göstermektedir. Unutmayınız ki hayatın her anı geleceğe taşınan geçmiş olacaktır. Bu yüzden gelecekteki geçmişimize üzülmemek için her anın mutlu fırsatlarını kovalamalı ve mutluluk için kendimize zaman oluşturmalıyız. Hayatın değerini, çocukların gözlerinde ve anlarının içindeki güzelliklerde bulabiliriz çünkü her an, yaşamın bir armağanıdır. Bu armağanı en iyi şekilde değerlendirmekse bizim elimizdedir. Sevgiyle...
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..