Giriş Yapın

Facebook ile Bağlan Sizin adınıza paylaşım ve izinsiz gönderim yapmıyoruz.

Bennu Yıldırımlar

Yeteri Kadar Anaç Biriyim

Bennu Yıldırımlar ile Röportaj: Yeteri Kadar Anaç Biriyim

Şimdilerde “Umutsuz Ev Kadınları” dizisi ile evlerimize konuk olan Bennu Yıldırımlar ile Kuzguncuk’ta buluştuk. Kendine özgü bir duruşu olan, kızıyla diyaloglarını hep anne-kız çerçevesinde ilerletmeye önem veren, oyuncu olmasaydı; arkeolog veya gazeteci gibi mesleklerden birini seçmeyi planlayan, kendini denemek için konservatuar sınavlarına giren ve ilk girişte kazandıktan sonra Şehir Tiyatroları ile çalışmalarına başlayan, diziler ile bilinirliliğini, başarısını duyuran kadın oyuncularımızdan biri kendisi. Yoğun yaşam temposu içinde, ailesiyle birlikte kahvaltı keyfi yapmaktan mutlu olan yani küçük mutlulukları ve anları değerlendirmeyi seven biri o.

 “Umutsuz Ev Kadınları” dizisi ile yeni sezonda evlerimize konuk oldunuz. Canlandırdığınız karakterden bahsedelim biraz, tam benlik bir rol dediniz mi?

“Ben bunu çok iyi yapıyorum” diye bir şey söylemedim bu zamana kadar. Ekip olarak çok düzgün bir ekibiz ve herkes yapması gereken rolde. Bu yüzden de her şey çok güzel ilerliyor. Nermin sürprizleri fazla olan bir karakter olduğundan, insanı bazen oynarken zorlayabiliyor.

Kendi yaşantınızda da bu kadar detaycı ve titiz misinizdir?

Hayır, o kadar değilimdir. Oynadığım dizilerdeki karakterlerden hiçbirine yakın bir karakterde değilim. Kendime ait bir karakterim var ve bunu yaşamaktan da mutluyum. Düzenleme, planlama ve insanları organize etme konusunda iyiyimdir. Kafayı yoran bir yapım yoktur. Hayatın el verdiği sürece olduğu gibi yaşıyorum.

Sondan başa dönelim hemen. Sizin oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?

Liseden sonra hemen konservatuara girdim -ki o dönem girmek kolay değildi- ama ben şanslıydım sanırım. Çünkü denedim ve oldu. Okul sürecim bitmeden Şehir Tiyatroları’na dahil oldum. Doğru karar verdiğim için çok mutluyum.


İlla oyuncu olacağım diye bir düşünceniz yoktu yani…

Hiç öyle bir düşüncem olmadı. Okulumda da böyle bir çalışma yapmadım hiç. Sadece denemek istemiştim. Olunca da devamı geldi. Başka bir mesleği de tercih edebilirdim ama o denk geldi dediğim gibi. Eğer o zaman konservatuar denemem olumsuz olmuş olsaydı başka bir meslek seçerdim. İkinci, üçüncü kez sınavlara girmezdim. Yaptığım işi zevkle yapıyorum şu an o da ayrı bir konu tabii.

Tiyatro ve televizyon ayrımını yorumlamanızı istesek sizden…

Günümüzde biraz daha şartlar değişiyor sanırım. Televizyonun her zaman hayatımızda yeri oldu ama şu an ki durumda daha fazla bir yönelme var ekrana. Bir tiyatro izleyicisi de var ama. Salonu dolduran oyunlarımızda oluyor ki bu da bizi çok mutlu ediyor. Televizyonda sizi izleyen daha fazla seyirci var tabi… Tiyatrodaki o antrenman ve provalar sürecini, oradaki iyi şeyler yapma temposunu dizi setinde sağlayamıyorsunuz. Sadece antrenmanlı olduğunuz için tiyatro daha kıvrak olma yetisi sağlıyor size.

Kadın olmanın verdiği bir sorumluluk varken üzerine anne olmanın verdiği sorumluluk geliyor ve hatta oyuncu olmanın verdiği sorumluluğu da düşünürsek neler söylersiniz?

Sanırım insanları daha iyi algılamayı ve sorgulamayı sağlıyor oyunculuk eğitimi. Ama her daim sorgulayan biri değilim. Bir karakter oluşturmaya çalıştığınızda, o insanların nereye gittikleri konusunda size metinler verilir ve bu metinler arasındaki boşlukları doldurmanız gerekir. Kendi yaşamınızla hem de çevrenizde gözlemlediğiniz şeylerle bütünleştirmeniz ve yaptığınız şeyin son derece inandırıcı olması gerekir. İnandığınız kadar başarılı olabileceğinizi gösteren bir olgudur aslında oyunculuk. Neler kattığına devam edersek; bu kadar konuşkan değildim mesela önceden. Anne olunca ise; zaten sorumluluk sahibi olmayan bir insan tipi değildim ama annelikle beraber daha baskın oldu bu duygum. Hatta kimseye bırakmadan üstlenme durumu oldu her şeyi. Yapı meselesi bu da. Nasıl yetiştirildiyseniz o şekilde devam ediyorsunuz. Sizin yüzünüzden dünyaya gelmiş bir varlığın sizin yüzünüzden kötü olmaması için elinizden geleni yapmakla, çabalamakla geçen bir durum. Bunu sorgulamayacaksın, anın tadını yaşayarak devam edeceksin.


Kızınızla aranızdaki diyalog nasıl?

Ergenliğe girmiş bir kızım var. Birçok şeyi paylaştığımızı düşünüyorum. Kötü gitmiyormuşuz gibi geliyor bana. Daha ileriki dönemler için paylaşacağı şeyleri kapalı tutmamaya çalışıyorum. Bizim çocukluğumuz gibi de değil bu dönem. Ne kadar anlatırsa, çözümlerinde o kadar iyi olacağına inanıyorum. Çünkü ben de aileme anlatırdım.

Çalışan anne olmak sizi zorladı mı? Süreci nasıl geçirdiniz?

Elbetteki zorluyor, vicdan azabı çekiyorsunuz. Sadece çalışan anne değil, evde olup, birçok sorumluluğu olan ve bu yüzden çocuğuyla iletişim kuramayan annelerde var. Devamlı yanında olma inancı da yeterli olmuyor aslında. Önemli olan aranızdaki küçük anları, küçük mutlulukları tattırmak ve bunların da onlara yeterli olabileceğini hissettirmenizdir. Çünkü günümüz çocukları görsel olarak her şeye doygunluğun yaşandığı bir süreçte.

Kızınızla aranızdaki diyalog abla-kardeş şeklinde değil de anne-kız modelinde diyebiliriz o zaman.

Yan yana gelince abla kardeş durumu yaşıyoruz ama anne, anneliğini bilmeli aradaki diyalog bu çerçevede olmalı. Eskilerin tabiriyle de bir bakışıyla da etkilemeli çocuğunu. Onun karşısında rahat olmaya çalışsam da bir takım şeyleri hatırlatmak durumundayım çünkü anneyim ben.

Peki, annelik duygusuna ne zaman büründünüz?

Bir çocuğun sorumluluğunu üstüne aldıktan sonra öğrenilen bir duygu bu diye düşünüyorum. Kızımı kucağıma aldığım an güzeldi. Sulu gözlü bir insan olarak kızımı kucağıma aldığımda ağlamadım, çok da normal karşıladım. Yeteri kadar anaç biriyim.
 

Şehir Tiyatroları’nda hangi oyunlarda izleyeceğiz sizi televizyon dizinizin yanı sıra?

“İntiharın Genel Provası” ve  “Buluşma Yeri” adlı iki oyunumuz var.

Tiyatroya gelin çünkü…

Erkenden bilet almalarını tavsiye ederim çünkü arkası kovalanan oyunlardan. Gelin çünkü sadece televizyonda gördüğünüzden ibaret değiliz. Çok daha farklı şeyler yapıyoruz. Sahne daha şaşırtıcı…

Bu zamana kadar içinde bulunduğunuz hangi proje sizi heyecanlandırdı, etkiledi?

Yaptığım her işten bir şekilde etkilenmişimdir ki yapma istediğim doğmuştur. Bu yüzden birbirinden ayıramıyorum aslına bakarsanız. Klasik Rus Edebiyatı oyunlarını oynamak isterim. Televizyon dizisi olarak 2002’de yaptığım “Şapkadan Babam Çıktı” çok özel bir işti benim için. Her şey çok güzeldi çünkü.

Anne-baba oyuncu olan kişilerin çocukları da oyuncu olmak isterler sizde durumlar nedir?

Kızımda oyuncu olmak istiyor. Biz de ona “hayır olamazsın” diyen insanlardan değiliz. Çalışmaları da var hatta. Sahnedeki duruşu doğru ama eğitimden geçtikten sonra hayatını şekillendirecek.

Birlikte nasıl vakit geçiriyorsunuz?

Üçümüz hep birlikte bir şeyler yapmaktan, kahvaltı etmekten mutlu oluyoruz. Anne baba olarak yoğun kişiler olduğumuzdan küçük paylaşımlar bile bizi mutlu ediyor. Bir yerlere beraber gitmek güzel bir duygu mesela…

Röportaj: Aslıhan Gündüz

Fotoğraflar: Burçin Çobanoğlu

İlginizi Çekebileceğini Düşündüğümüz Diğer Ropörtajlar
FACEBOOK YORUMLARI
YORUMLAR

Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.

Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..