Klinik Psikolog Buket Kasrat
Çocukla İletişim-Kaliteli Zaman Nedir?-Nasıl Kaliteli Zaman Geçirilir?
Çocukları anlamak ve onlarla sağlıklı iletişim kurmak için;
Anne babalar bu kitabı okuyun, okutun!
Klinik Psikolog Buket Kasrat’ın “Çocuk yetiştirmede Psikolojik Taktikler” kitabı güncellenerek, raflarda tekrar yerini aldı. Günlük yaşamda anne babaların en sık karşılaştığı durumları, zaman zaman sorun yaratan çocuğun gelişim ataklarını anlatan, ebeveynlere öneriler sunan kitap, aradığınız birçok soruya cevap verir nitelikte… Ebeveynliğin öğrenilen bir kavram olduğunu düşünen ve kendini çocuklarıyla birlikte geliştirebileceğine inanan tüm anne babaların ilgisini çekeceğini düşünüyoruz. Buket Hanım’la kitabı ve çocuklar üzerine konuştuk.
"Çocukla kaliteli zaman" sık gündeme gelen ve çocukla iletişimde vurgulanan bir başlık. Ama bu kalitenin ne olduğunu biraz açmak gerekiyor sanırım. Ne söylemek istersiniz? Kaliteyi belirleyen nedir?
Kaliteli zaman, anne babaların çocuklarıyla karşılıklı etkileşime dayalı sözsel ya da sözsel olmayan bir şekilde paylaşımda bulunmalarıdır. Beraber olarak yapılan paylaşımlar çocuğun zihinsel, bedensel, duygusal ya da sadece sosyal gelişimine katkı sağlayacak şekilde olabilir.
Ebeveyn ile kaliteli zaman geçirmek, çocukların bu belirttiğim gelişim alanlarına katkının yanı sıra aile içi sağlıklı iletişimin temel taşlarını da oluşturmaktadır. Ancak belirttiğiniz gibi burada bazı kıstaslar var; örneğin en önemli koşulların başında sadece fiziken değil ruhende o zaman diliminde olmanız gelmektedir. Bu şu demek; çocuğunuzla oyun oynuyorsunuz ama aklınız yarınki toplantınızda ya da akşama ne pişireceğinizde ise maalesef elde edeceğimiz fayda yarı yarıya düşmektedir. Kaç yaşında olursa olsun çocuklar kendilerine değer veren içten davranışları algılamakta birer ustadırlar. Direkt olmasa bile endirekt mesajlar gidebilir. Siz “çok eğleniyorum” deseniz bile beden diliniz bunu desteklemiyorsa orada olmadığınızı hemen anlar. Anne baba olarak sıkıldığınız bir aktiviteyi yaparken gerçekten kaliteli zaman geçirmiş olmazsınız, o yüzden amaç sadece çocuğun değil ebeveynin de keyifli vakit geçirmesidir.
Çocukla can cana bir iletişim
Kaliteli zamanın etkili ve verimli olması için çocuğunuzla can cana bir iletişim kurmanız gerekir yani bunun anlamı o süre zarfında her şeyi askıya alarak “Bu zamanım tamamen sana ait” mesajı vermektir ve bu mesaj çocuğa kendini değerli hissettirir çocuğunuzla o süre zarfında vakit geçirirken her şeyinizle o an arada olmanız kıymetlidir. Örneğin birlikte kurabiye yaparken bir yandan gelen telefonları omzunuzla kulağınız arasında sıkıştırarak yanıtlarsanız, resim yaparken bir yandan gözünüzle sehpadaki dergiyi okursanız ya da çocuğunuzla yerde araba yarışı yaparken bir gözünüz televizyondaki maçı takip ediyorsa kaliteli zamanın kalitesi sadece adında kalacaktır.
10 kaplan gücünde 1 dakika!
Çocuğunuzun gözlerinin içine bakarak, onu gerçekten dikkatle dinlediğiniz tek bir dakika, onu dinlermiş gibi yaptığınız 10 dakikadan çok daha kıymetlidir.
Ayrıca bu zaman dilimini çocukların yönlendirmesine olanak sağlamak önemlidir. Çocukla onun sevdiği oyunu oynamak ya da ne yapmak istediğini sorup tercihini uygulamak, size liderlik etmesini sağlamak hedeflenmelidir. Bu hem kişilik gelişimine hem aranızdaki iletişime olumlu katkı sağlayacaktır.
Bir diğer önemli unsur kaliteli zamanı bir rutin dahilinde yapmaktır. Düzenli bir şekilde aksatılmadan yapıldığında verim artar. Yalnızca müsait ya da keyifli olduğunuz zamanlarınızda yapmak, sadece faydasız vakit geçirmek olarak kayıtlara geçecektir.
Tüm bu unsurlar karşılandığında öyle uzun uzun sürelere bile gerek yoktur, bazen günde sadece 10 dakika bile çocuğun ruhsal ihtiyaçlarını karşılamaya yetecektir.
Kaliteli zamanı destekleyen unsurlar arasında; birlikte eğlenebileceğiniz aktiviteler bulmak, öğrenmeyi günlük yaşantı içinde desteklemek, çocuğun yaşına uygun aktiviteler seçmek, yaptığınız işlere onu dahil etmek, birlikte kitap okumak, sarılmak, en az bir öğün birlikte yemek yemek ve günün nasıl geçtiğine dair sohbetlerde yer almaktadır.
Çocuğunuza hasta iken iyileşmesi için verdiğiniz bir ilaç gibi kaliteli vakit geçirmenin etkisi de hemen görülür. Araştırmalar da gösteriyor ki; çocuğun 5 yaşına kadar ailesiyle olan diyalogunun, başarısında ve zeka gelişiminde aile dışı faktörlerden çok daha önemlidir.
Kitabınızda okul öncesi dönem yani oyun çocuğu ile iletişim ve gelişim konularına değiniyorsunuz. Bu dönemin karakteristik özellikleri nelerdir? Sonraki okul ve ergenlik dönemine etkisi nedir?
3-6 yaş arası çocuk grubunu ifade ettiğimiz okul öncesi dönemde, kişiliğin yüzde 70 gibi önemli bir kısmı tamamlanmaktadır. Bu açıdan oldukça önem arz eder ve dikkat ve ilgi gerektirir. Hem bir hamur gibi şekil verilebilen hem bir sünger gibi her şeyi çektikleri, hem zaman zaman zorladıkları hem de bebeklikten çocukluğa geçişi işaret eden, çocuğun gelişiminde çok hızlı değişikliklerin olduğu bir dönemdir. Bu dönemde en çok zorlanılan konu “disiplin”in nasıl kurulacağıdır. Disiplin, zorlayıcı davranışlar karşısında basılması gereken bir alarm düğmesi olarak görülmemelidir. Hayatın içine sevgi ve ilgi İle entegre edilmeli bunun dengesi iyi kurulmalıdır.
Otorite kurma savaşları
Bu dönemde anne baba arasında tutarlı bir iletişim olmaz ise çocukta davranım problemleri büyüyebilir. Çocukta “ Annem ve babam daha aralarında anlaşamıyorlar bir de bana kural mı koyacaklar?” bakış açısı hemen gündeme gelir ve otorite kurma savaşları başlar. O yüzden çocuğun daha doğduğu günden itibaren başlayarak anne baba ve aile bireylerinin anlaşarak birlikte ve kararlı bir şekilde hareket etmeleri sağlanmalıdır. Yedi yaşına kadar her sene ayrı bir gelişim dönemi ve başa çıkma stratejilerini içermektedir. Burada en önemli nokta; çocuğun içinde bulunduğu yaşa ilişkin gelişim basamaklarına hakim olmaktır. Hem çocuğu yakından tanımak hem normalden sapan durumları saptamak hem de uygun iletişim teknikleri ile zorlayıcı dönemlerin daha zor hale gelmesini engellemeye yardımcı olacaktır. Bunlara dikkat edilmeden kurulan bir iletişim; bir doktorun teşhis koymadan ameliyat yapmasına benzer.
Örneğin 2 yaşındaki çocuğunuzun kızınca elindekini fırlatması olağanken (ki doğru davranış öğretilebilir) bunu 5 yaşında yapıyorsa daha bir dikkat kesilmek gerekir ya da 3 yaşındaki çocuğunuzun kendini evrenin kralı, kraliçesi sanması olağanken bunu 6 yaşında da düşünüyor olması destek bekleyen bir durumdur. Çünkü 3 yaş benmerkezcidir, dünya kendi etrafında dönüyor sanır ama gittikçe bunun törpüleniyor olması gerekir.
Çocuklar seyirci ister
Seyirci olmadan gösteri yapmak istemezler siz baktığınız için kendini yere atar ya da ağlamasının şiddetini arttırır. Çok önemli bir durum yok ise görmezden gelmeniz işinizi kolaylaştıracaktır.
Bunun yanı sıra bilinenin aksine 3 yaşına kadar “paylaş” dememek önemlidir. Bu yaşlarda “ bu benim” demek bir kimlik ve varlık ifadesidir. Buna ket vurmamak, örneğin 8 yaşlarda ortaya çıkan mülkiyet kavramını desteklemesi açısından kıymetlidir. Ancak 3 yaştan sonra paylaşma ya da sıra bekleme gibi kavramlar konusunda desteklemeler yapılması sağlıklı olacaktır.
Yanı sıra okul öncesi dönemde iletişim kurarken mutlaka 5 duyuya hitap etmek kıymetlidir. Örneğin; kapıyı ısrarla “çarpma” demek yerine elini tokmakla tutup “bak böyle açıyoruz böyle kapıyoruz” diyerek deneyimlettirmek gerekir.
Yine özellikle 2-4 yaş arası “tersini yapma” eğiliminde oldukları bir dönem olduğu için, kelimelerin sonundan “ma me” eklerini kaldırıp dili olumluya çevirmek gerekir. Örneğin; “Sütü dökme” yerine “bu sütü al ve iki elinle sıkıca tut” ya da “caddeye çıkma” yerine “yanımda yürü” gibi olumlu cümleler zorlayıcı davranışları yüzde elli çözecektir.
Yarattıkları zorluklar aslında “ben de burdayım” mesajından başka bir şey değildir. Sadece o noktada doğru iletişim kurulmaz ise işler daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Burada kişiliklerini çok bastırmadan alan tanımak, özgüvenlerine bir tuğla koyacaktır.
Kırmızı çizginiz neresi olmalıdır?
Bu noktada kırmızı çizginiz şu olmalıdır: Eğer çocuğun yapmak istediği davranış ona fiziksel ya da ruhsal bir zarar vermeyecekse, o davranışı yapmalıdır. Burada kendinize şu soruyu sorarak kontrol edebilirsiniz: “Bu davranışı yapmamasını neden istiyorum?” cevabınız yok ise ya da başım ağrıyor, iş çok yoğundu ya da toplum içinde olmaz vb ise o çocuk o davranışı yapmalıdır ve siz böylelikle ona alan tanıyarak kişiliğini bastırmamış olursunuz.
Okul öncesi dönemde özellikle hallolmadan atlanmaması gereken eşikler vardır. İlerleyen yaşlarda sağlıklı bir kişilik kazanmaları için bu eşiklerin başarılı bir şekilde atlanması gerekir, yoksa çözümleninceye kadar sorun olmaya devam eder. Örneğin 3 yaşa uygun sorumlulukları çocuğa vermezsek ilkokulda eşyalarına sahip çıkamaz ya da tuvalet eğitimini alsa bile pantolonuna hiç dokunmadan her şeyi biz halledersek, ilkokulda tuvalette dağıttığını toplayamaz. Ya da başarı odaklı bir ailede büyümüş bir çocuğun ergenlikte sınav kaygısını yönetmesi oldukça güçleşecektir. O yüzden çocukların beslenmelerine verdiğimiz önemi gelişimlerine dolayısıyla psikolojilerine de göstermeliyiz.
Örneğin; duygularını ifade etmelerini sağlamak, problemlerini kendileri çözmelerine teşvik etmek ve sorumluluk vermek vb gibi alanlarda onları desteklemek, en az yedikleri kadar gerekli ve faydalıdır. Böylelikle çocuklar önündeki yaşlara daha sağlıklı ilerler. Özellikle ergenlik gibi zorlayıcı yaş dönemlerinde, daha önceki yaşlarda bastırılan duygular, verilmeyen sorumluluklar, tanınmayan alanlar, aşırı korumacı ya da tutarsız ebeveyn tutumları çocukları oldukça zorlamakta çoğu zaman aşılması güç durumlara, okul ya da günlük yaşamda uyum sorunlarına hatta psikolojik rahatsızlıklara evrilmektedir.
Toplumda bilinen algının aksine ergenlik kılıçları kuşanıp ergenle mücadele edeceğimiz bir dönem değil, aksine ellerimizi kafamızın arkasına alıp ayaklarımızı uzatıp izlememiz gereken, yeri geldiğinde rehberlik edeceğimiz bir dönemdir. O yüzden ergenliğe kadar gelişim ve iletişim anlamında taşların yerine sağlam ve doğru oturduğundan emin olmamız gereklidir.
Ebeveynlik öğrenilen bir kavram; kitaplardan, yaşamdan ve çocuktan... Mükemmel ebeveynlik yok ama iyi ebeveyn olmak mümkün. Bu nasıl başarılabilir?
Maalesef gününüzde mükemmel ebeveyn olma çabası aileleri strese sokmakla kalmayıp, çocuğa da zarar vermektedir. bunun mümkün olmadığını aklımıza yerleştirmek aslında işin başı…
Çocuğun gerçekten ihtiyaç duyduğu noktalara cevap vermek fiziksel ya da psikolojik olarak doyurmak ilk adımdır. Ebeveynler mükemmel olmaya çalıştıkça çocukları da anne babaları için mükemmel olmaya çalışacaktır ya da anne baba çocuğuna sürekli yetmeye çalıştıkça, çocuk da ailesini sürekli mutlu etmeye çalışan, kendi kişiliğini ortaya koyamayan bir çocuğa dönüşecektir. İşte iyi bir ebeveyn olmanın ilk adımı bu durumun farkında olmak ve bu kısır döngüye girmemek ya da bunu kırmaktır.
Çocuğunuza belli kurallar dahilinde özerklik tanımak, çocuğun özgürleşip kendini tanımasına, keşfetmesine yardımcı olacaktır. Yemeğini yerken zorlamak yerine onun da bir midesi olduğunu, arkadaş seçerken kararları olduğunu unutmamalıyız. Yukardan parmak sallayarak değil, işbirliği içinde aynı boyda göz göze bir iletişim tercih etmeliyiz.
Sözlü ve sözsüz sinyalleri okumak
İyi bir ebeveyn olma anlamında diğer bir nokta, çocuğunuzu iyi tanımanız sözlü ya da sözsüz sinyallerini iyi okumanızdır. Her konuda çıtayı çok yükseğe koymadan, kıyaslama yapmadan, çocuğun gelişim, yaş ve kişilik alanları açısından değerlendirirsek; asla bir yıldız bir sporcu olmayacağını düşünüyorsa sporu tamamen bırakmasını engelleyecektir. Yetenekli olduğu ya da ilgi duyduğu alanlar doğrultusunda yönlendirmek, yapabildiği alanları parlatmak daha az becerikli olduğu alanlarda desteklemek, güçlü bir benlik saygısına hizmet edecektir.
İster bir bilim alanında ödül alsın ister takımı sahada oyun kaybetmiş olsun tam bir başarı ya da kaybetmenin korkunçluğundan bahsetmek yerine neleri iyi yaptığı, bir dahaki sefere neleri daha iyi yapabileceği vb alanlarda düşünmesini sağlamak gerekir.
Diğer bir önemli nokta; onlarında hata yapabilecekleri ve her hatanın değerli bir öğrenme fırsatı olduğunu bilerek hareket etmek, başarısızlık / hata hakkında sağlıklı mesajlar verir. Önemli olan pamuklara sararak düşmemesini sağlamak değil, yeri geldiğinde düşmesi ve yarasına birlikte yara bantı takmaktır.
Ebeveynlik karneniz çocuğun başarısı değildir
Maalesef çocuğun başarısının anne babanın ebeveynlik karnesi olduğu şu dönemde çocuğun elde ettiği sonuca değil çabasına dikkat kesilmek iyi ebeveyn olmanın önemli ayaklarından… Sınavdan aldığı yüksek notun yerine çalışmasını övmek, attığı iki basket ile harikalar yarattığını söylemek yerine, hızlı koştuğunu fark ettiğinizi söylemeniz ile elinden gelenin en iyisini yapmaya odaklanacaktır.
Ya da çatıştığınız anlarda ya da gündelik yaşamda duygularını ifade ettiğinden emin olmak, onun tarafından bakabilmek… Sonunda hayır diyecek olsanız bile sonuna kadar dinlerseniz ödül büyük: Çocuğunuz gelişimi iyi ve sağlıklı bir birey olarak yetişiyor.
Kısaca özerk ve olabildiğince özgür hissederek davranışlarını sergilemesine ve duygularını ifade etmesine izin vererek iletişim kurulursa iyi ebeveyn olma yolu zaten yarılanmış olacak diğer gelişmesi gereken alanlar, çatışmalar ya da çözüm bekleyen sorunlar kolaylıkla hallolacaktır.
"Zor çocuk" diye bir kavram var mı yoksa bir şehir efsanesi mi?
Aslında zor çocuk yoktur, zorlayıcı mizaçlı çocuk vardır. Zor olan çocuk değil, çocuğun bazı özellikleridir. Uyku, yemek gibi fiziksel konulardaki sorunları, yeni ortama girmede uyum zorluğu, aşırı çekingen, kolay öfkelenen ya da üzülen veya normalin üzerinde bir hareketliliği var ise zor mizaçlı olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak burada bilmemiz gereken bazı noktalar da var. Mesela çevreye göre değişim gösterdiği… Amerika kültüründe dışadönük olmak önemli iken Çin kültüründe mütevazi olmaya değer verilir. Dolayısıyla aslında zor çocuk kavramı, o toplumda nasıl algılandığına göre değişir. Yani zor çocuklar kimi zaman kendi tabiatlarından kaynaklanan nedenlerden böyledir yani doğuştan getirdikleri mizaçları… Kimi zamanda ailenin yanlış, hatalı ya da eksik kurduğu iletişim zor mizacı köpürtmektedir. Çünkü hiçbir çocuk duygu veya davranış bozukluğuyla doğmaz aslında bozukluk diye adlandırılan sonuçlar, ebeveynin çocuğun mizacına uygun şekilde davranmayı başaramaması sonucunda ortaya çıkar.
Zor çocukların hepsi aynı değildir. Mizacın hangi alanlarının sahnede olduğuna bağlı olarak manzara değişir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta; zor sıfatının çocuğa bir etiket gibi yapışmasını engellemek… Çünkü bu onun pozitif gelişimi için sakıncalıdır. Çocuğun gösterdiği olumlu davranışların okulda öğretmeni ve arkadaşları, evde aile bireyleri tarafından göz ardı edilmesine, çocuğa karşı olumsuz bir algı gelişmesine neden olur.
Beklentilerimizi karşılamakta zorlanan çocukların davranışları genellikle ebeveynlerin öfkelenmesine, yorulmasına, kendilerini çaresiz hissetmelerine neden olur. Bu noktada ailelerin çocuğun bu tavırları neden ve ne zaman sergilediğini, onlara cezalandırıcı olmadan, çatışmadan, etkili ve olumlu bir şekilde nasıl karşılık vereceklerini anlamaları gerekmektedir.
Bu tip durumlarda zorlayıcı ataklara neden olan etmenleri anlamak, zorlayıcı atakları tetikleyen sorunları çözerek azaltmak ya da ortadan kaldırmak önemlidir. Burada tüm bunlarla ilişkili diğer bir nokta çocuğunuzun daha esnek olabilmesi yani rezilyans dediğimiz psikolojik sağlamlık… Sorunları çözebilmesi ve hayal kırıklığıyla daha uyumlu bir şekilde başa çıkabilmesi için ihtiyaç duyduğu becerileri geliştirmesine yardımcı olmaktır. Tüm bunlar ışığında aileler, sabır gösterip şefkat ve kararlılıkla doğru bildiklerini uygularlarsa, gerginlik ortadan kalkacak ve sonuç olumlu olacaktır.
Kitabınızın güncellenmiş halinde aileler neler bulacaklar, hangi konularda kendilerine yol gösterici olabilecek bu kitap?
Kitabımın güncellenmiş halinde, çocukların gelişim dönemlerine ait bilgilerin yanı sıra çocukların sağlıklı bir psikolojiye sahip olmaları için onlarla kurulması gereken doğru iletişim teknikleri yer almaktadır. Ailelerin şimdi atacağı bir tohum şu an olmasa bile muhakkak filizlenir. O yüzden beslenmeleri kadar duygularına ve ruhlarına da yatırım yapılmalıdır. Bu öngörü ile çocuk yetiştirmede en kilit en önemli noktaları gerçek yaşanmış örneklerle vurgulamaya ve aktarmaya çalıştım. Okula uyum süreci, aile içi disiplin sağlama, özgüvenli çocuk yetiştirme, depremi çocuklara anlatma vb pek çok konuda bu kitap hem çocukların akıllarından geçenleri anlamamızı sağlayan, davranış sorunlarına çözümler getiren, hem de anne baba çocuk üçgenindeki iletişimi güçlendiren özel öneri ve pratik bilgileri içermektedir. Buluşan herkese fayda sağlaması dileğiyle…
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..