Gaye Amus
Çocuklar Doğada Yaşayarak Öğrensin
Çocuklarla doğada olmak çok keyifli… Çoğu zaman, kanıksadığımız, belki de unuttuğumuz keşfetme, fark etme duygularını bize tekrar yaşatıyorlar. Kuzey ülkelerinde uzun yıllardır uygulanan doğada eğitim modelini yavaş da olsa ülkemizde görmek ise heyecan verici… Çevre eğitmeni, sınıf dışı eğitim uzmanı ve eğitim danışmanı Gaye Amus, yeni kitabı “Çık Dışarıya Oynayalım: Doğa Pedagojisine Doğru Bir Öğrenme Yolculuğu” ile bizlere orman okulları hakkında bilgi verirken, aynı zamanda bir çocuğun doğada nasıl özgürce gelişebileceğine tanıklık etmemizi sağlıyor.
Öncelikle, çevre eğitmenliği, sınıf dışı eğitim uzmanlığı ile ilgili biraz bilgi alabilir miyiz? Bildiğimiz eğitmen kavramından farkı nedir?
Çevre eğitimi; çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin doğal ortamlar ile kişisel ilişkisini, sorumlu tüketici davranışını ve aktif vatandaşlığı destekler. Bir çevre eğitmeni, sürdürülebilirliliğin ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarını bilir ve bunları koruyup geliştirir.
Çevre sorunları hakkında çözümleri deneyimletir ve insanlara sürdürülebilir yaşamak için neler yapabilecekleri konusunda okullar, doğa koruma alanları, kar amacı gütmeyen kuruluşlar, özel veya resmi kurumlar ile birlikte çalışır. Orman, şehir merkezi veya sınıf gibi farklı ortamlarda nasıl yapılabileceği konusunda rehberlik yapar.
Sınıf dışı eğitim, çevre eğitmenliği ile benzerlikler taşısa da bazı farklılıklar da barındırır. Örneğin sınıf dışı eğitim tüm duyuları kapsayan, gerçek deneyimlerle, açık havada öğrenilenin sınıf içinde/iç mekanda pekişmesini sağlayan bir yaklaşım ve müfredatın her alanında uygulanabilir. Temelde ikisi de yaşayarak öğrenmeyi ve çevreye duyarlı davranışları teşvik eder. Bildiğimiz eğitmenlikten farklı olarak doğadan ilham alınılır, herkes esasen öğrenendir ve böyle bir öğrenme ekosistemi oluşturulmasına özen gösterilir.
Orman okulları/anaokulları son yıllarda duyduğumuz bir kavram. Ancak kuzey ülkelerinde uzun yıllardır uygulanan bir eğitim sistemi. Biraz açabilir misiniz?
Evet, kitabımda esasen tarihçesini biraz anlatıyorum. Kuzey ülkelerinde, Norveç’te “Friluftsliv” yani açık havada yaşam ile ilk temellerinin atıldığını görüyoruz. Daha sonra orman anaokulları ilk 1950’lerde Danimarka’da ortaya çıkıyor, Ella Flautau adlı anne kendi ve komşu çocuklarıyla her gün düzenli olarak ormana giderek bu anaokulunun temellerini atıyor. Bu yaklaşım daha sonra Danimarka’nın pek çok anaokulunda yaygınlaşmaya ve müfredatın doğal parçası haline gelmeye başlıyor.
Eş zamanlı olarak İsveç’te bir baba Gösta Frohm yine kendi çocuklarının daha çok hareket edip onların doğada daha fazla vakit geçirmelerini sağlamak için hayali masal karakterleri oluşturuyor. Metsämörri trolü ve arkadaşları, şarkılar eşliğinde çocukların hayal dünyasına bu şekilde dokunuyor ve onları göl kenarını, ormanı ve kayaları keşfetmelerini sağlıyor. 1985 yılında ilk resmi “Yağmurda veya Güneşte” anaokulları açılıyor ve Gösta Frohm’un karakterleri bu anaokullarda hayat buluyor. Kuzey ülkelerinde ortaya çıkan bu yaklaşımla, çocuklar kar da yağsa, güneşli de olsa doğa temelli anaokullarıyla her gün her mevsim ormana gidiyor, oyun oynuyorlar, keşif yapıyorlar.
Doğa pedagojisi tanımıyla ilk defa karşılaşıyorum. Bu alanda da eğitimler ve danışmanlıklar veriyorsunuz. Bilgi almak isteriz.
Pedagoji, çocuklara nasıl yaklaşılacağını anlatan bir bilimdir. Doğa pedagojisi de hem çocuklarla hem de doğayla nasıl çalışacağınızı ve ikisini de kucaklayacağınızı gösteren bütüncül bir yaklaşımdır. Doğal ortamlar çocukların ve yetişkinlerin gündelik hayatının bir parçası hatta evleri gibi oluyor. Çocukları olduğu kadar etkileşim halinde oldukları doğal ortamları tanımak önemli oluyor ve bu süreçte aslında yetişkinler de çok şey öğreniyorlar. Doğada Öğreniyorum’un kurucusu olarak öğretmenlere yönelik eğitimler, ebeveynlere seminerler ve kurumlara danışmanlıklar veriyorum. Doğada Öğreniyorum’da kullandığımız yol gösteren, kısa deyişimiz de “doğanın eğitim ile buluşması”dır. İlgilenenler www.dogadaogreniyorum.com’dan daha fazla bilgi alabilirler.
Kitabınıza çocukluğunuzla başlıyorsunuz. Aile, doğada zaman, merak, keşfetme duygusu… Bir çocuk için çok güzel olsa gerek. Çocukluğunuzda yeşeren doğa ilgisi, büyüdükçe profesyonel bir doğa eğitmenine dönüşmüş. Kısaca bu serüveni dinlemek isteriz.
Çocukluğum Kuveyt’te geçti ve Türkiye’ye taşınmadan önce alışık olduğum iklim ve bitki örtüsü Türkiye’dekinden oldukça farklıydı. Yine de özünde oyun vardı... Geriye baktığımda iyi ki dışarıda bolca oyun oynama fırsatım olmuş diyorum. Zaman durmuşçasına yapılandırılmamış veya riskli oyunlar oynamış olmamın bana rezilyans becerisi verdiğine ve yetişkin olduğumda da zor anlarımda dirençli olmamı sağladığıma inanıyorum.
29 yaşımda da Finlandiya’ya gittiğimde doğaya olan ilgimin, hobilerimin mesleğime dönüşeceğini söyleselerdi şaşırırdım. Doğadaki esnekliği yakaladığınızda tatlı serüvenler çıkıyor karşınıza gerçekten. Şu an yaklaşık 14 yıldır Helsinki’de yaşıyorum ve çocukluğumdaki merakım halen devam ettiği için mutluyum.
Kitabınızdan da bahsedelim. Hem kendinizden hem de doğa ve çocuk ilişkisinin öneminden bahsediyorsunuz. Hem kaynak kitap hem bir biyografi… Bu kitabın oluşum süreci ve içeriği ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Kitabımı alanlar fark edeceklerdir, kitabı dedeme ithaf ettim... Bundan yaklaşık 13 yıl önce hastaneye yattığında gözlerini yeni açmış ve karşında beni görünce "Torunum, Gaye'm gelmiş Finlandiya'dan" demiş ve ardından "yaz, kitap yaz!" diye beni şaşırtan sözler söylemişti. Sonrasında ne şanslıyım ki iyileşti. Birlikte bir gün dedemle yolda yürürken çimlerde bir kuş dikkatimi çekmiş ve gayrı ihtiyari "västäräkki!" diye seslenmiştim. Finlandiya'da gördüğüm ve fincesini bildiğim kuşla İstanbul'da da karşılaşmanın tatlı heyecanıydı. "Hangi dilde o?" diye merak eden dedem "Ak kuyruksallayan" diyoruz diye eklemişti. Çocuk gibi mutlu olduğumu hatırlıyorum, hakikaten de kuyruğunu sallayan bir kuştu, ismi de çok güzel yakışmıştı kendisine...
Tam 10 güzel, dolu dolu geçen yıldan sonra dedem ne yazık ki rahatsızlandı. Ortak yazarı olduğum “Çocuklar Permakültürün İçinde” kitabım yeni çıkmış, hastanede yatan dedeme getirmiştim. Tebrik etmiş, ancak sayfaları çevirince "gâvurca yazılmış" diye şaşkınlığını dile getirmişti. "Yaz kızım... Söz ver bana, Türkçe yaz… Anılarını, deneyimlerini paylaş olur mu?" demişti. Pandemiden hemen önce Epsilon Yayınevi’nden bana ulaştılar, sınıf dışı eğitim uzmanı olarak kitap yazmamı istediler. Uzun zamandır Türkiye’deki ebeveynler ve öğretmenler için bir kaynak kitap yazmak istiyordum, vesile oldu.
Ve böylelikle sözümü tuttum... Kitabı yazarken, ormanda, sahilde, bolca yürüyüşler yaptım, bazen yazarken zorlandığımda ak kuyruksallayan karşıma çıktı ve dedemi hatırlattı. Kelimeler o zaman daha kolay aktı ve orman anaokullarının, sınıf dışı eğitimin ne olduğu, Finlandiya’daki birinci elden edindiğim deneyimlerim, doğanın çocuklara ve yetişkinlere olan faydaları ile ilgili merak edilenlerin olduğu bir kitap doğmuş oldu. Dileğim odur ki; bu kitapla birlikte daha fazla ebeveyn, sorumlu veli, hala, teyze, babaanne, anneanne, dede çocuğuyla çıkıp dışarıda her mevsim dışarıda oynar.
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..