Giriş Yapın

Facebook ile Bağlan Sizin adınıza paylaşım ve izinsiz gönderim yapmıyoruz.

Judith Malika Libermann

Masal Bir Hayal Kurma Eğitimidir

Judith Malika Libermann ile Röportaj: Masal Bir Hayal Kurma Eğitimidir

Onun anlattıkları ise hem çocukların hem de büyüklerin ilgisini çekiyor. Ne mi anlatıyor? Masal. Üstelik torun, anne ve çocuk olarak birlikte gidebileceğiniz, üçünüzün de ayrı ayrı keyif alacağı bir dille anlatımını gerçekleştiriyor. Günümüzde teknoloji ile günden güne azalan masalların birleştirici gücüne inanan, anlatıcılık sanatı üzerine eğitimler alan Liberman ile aslında çocukların gelişiminden, şu an ki teknolojinin oluşmasına kadar her konuda masalların yani hayal gücünün ne kadar da önemli olduğunu konuştuk…


Aslında masallar teknolojiden uzak olunan dönemlerde insanların hayal kurmaları sonucu birbirlerine anlattıkları hikayelerden oluşmuş öyle değil mi?

Avrupa’da yetmişlerde bir nesil şehirden ayrılıp köylere döndüler. Benim ailemde onlardandı. Bu yüzden hep organik bir yaşam içerisindeydim. Annem dokuma, babam boya yapıyordu. Televizyon yok, akşam ateş yakılıyor, herkes ateşin etrafına oturuyor, el sanatlarını yapıyor. Eğer soba varsa ya da ateş varsa, eğer insan varsa, eğer o insanların elleri meşgulse işte o zaman dinlemek isterler. Bunlar varsa masal anlatımı için doğru koşullar oluşmuş demektir.

O zaman masalları, elimizdeki telefonlar ya da ondan da önce televizyon mu  aldı?

Uygun koşullar oluşturulmadı, babaanneler anlatmadı, unuttuk. Uygun koşul şu; ekransız bir araya gelmek. Şimdi ellerimizdeki küçük ekranlardan birbirimizle sohbet edemez olduk. İstanbul’dan önce ODTÜ’de Öğretim Görevlisi olduğum için Ankara’da yaşıyordum. Ankara’da uzun zaman seramikle ilgilenmiştim. O zaman bir masa etrafında seramik yapıyorduk. O sessizliğin içinde bir kişi “Ya geçen gün ne oldu biliyor musun?” derdi, sohbet başlardı. Böylece bir hikayeden başka bir hikayeye geçiş yapardık. Masallarda benzer ortamlarda doğdu aslında.

Sonrasında da masallar anlatılmadığı için unuttuk öyle değil mi?

Değil! Hep masalları bilmediğimizden, dinlemediğimizden yok olduğunu düşünüyoruz. Aslında sorun bu değil, çünkü masal öğrenmek o kadar da zor değil. Bir kitabı açarsın ve okursun, bu basit bir işlem. Aslında eksik olan anlatım koşullarının olmaması. Bu koşulu oluşturanı söylemiştik; ekransız bir araya gelmek. Bu şekilde bir araya geldiğimiz zaman otomatikman işin içine anlatım giriyor; masal, fıkra, anı, anekdot… Hepsi anlatıdır.  Ben her iki kitabıma da fıkra olarak duyduğum şeyleri dahil ettim, keza gösterilerime de öyle. Önem verdiğim şey sözlü anlatım. Bir araya gelip, bağ kurmak çok önemli. Onu yeniden yarattığımız zaman sosyal bağ yeniden kuruluyor, ilişki derinleştiriliyor, aile içinde ortak kültür yaratılıyor.

Ve bu ortak kültürde masallarla birleşerek aile içinde bir bağ kurulmasına sebep oluyor öyle değil mi?

Masalların toplumsal aile içinde çok önemli bir birleştirme etkisi var. Herkesin eskiden ortak bir hayal dili, maceraları ve kahramanları vardı. Ortak bir hayal dili yaratıyor olmak çok önemli, çünkü nesillerin arasında bağ kuruyor. “Evet neyden bahsettiğini biliyorum öyle değil mi?” diyebiliyoruz. Ama şimdi okuduğumuz kitaplar aynı değil, seyrettiğimiz diziler aynı değil… Her şeyi yaş oranları ile sınırlandırıyoruz. Sürekli hangi yaşa uygun diye soruyoruz. Bu bizi ayrı tutuyor. Masallarda bizi tam tersi bir arada tutuyor. Bazı masal gecelerimde üç nesil birlikte geliyor. Torun, anne, büyük anne geliyor ve diyorlar ki ilk defa üçümüz kendi etkinliğimize geldiğimizi düşünüyoruz. Yani bazen anne çocuk etkinliğine gider, anne sıkılır, çünkü çocuk için gitmiştir. Çocuk ebeveyn etkinliğine gider, yetişkin etkinliğidir, çocuk sıkılır. Ama orda üçü aynı cümleyi diyor; “bana göre bir etkinlikti”. Bu masalların eskiden yarattığı bir şey. 

Teknolojiyi sever hatta kullanmayı bilerek doğan, görsel iletişime önem veren bir nesle sadece sözlü bir şeyler anlatmak zor değil mi?

Okullarda eğitimlere başlamıştım, okul müdürü bana “Görsel kullanıyor musunuz?” diye sormuştu. Hayır, diye cevap verdiğimde aynı sorunuzla karşılaşmıştım. Şimdi diyoruz ki yeni nesil çocuklara görsel lazım ama bu kendi kendini gerçekleştiren bir öngörü. Bu çocuklara görsel gerekiyor diye sürekli onlara görsel gösteriyoruz. Böylece onların hayal etmelerine izin vermiyor oluyoruz. Oysa insanoğlunun özel bir gücü var. O da hayal gücü. Peki hayal gücü nedir? Burada olmayanı görmek!

Neden önemli bu biliyor musunuz?  Bisiklet sürmek gibidir. İki tekerimiz vardır elimizde. Ön teker gerçekte olanı, arka teker hayalimizdekini temsil eder. Aslında biliyoruz ki bütün güç görmediğimiz arka tekerden geliyor. Yani hayal gücü sürekli hayatımızın bir parçası. Araba kullanıyorsunuz, evinize gideceksiniz, eyvah çocuklar evi dağıtmıştır şimdi diye düşünürken evin o alt üst halini gözünüzün önüne getiriyorsunuz, yani hayal ediyorsunuz.

Bu hayal gücü ile nasıl yolculuklara çıktık?

İnsanlar masallar sayesinde bir de dünyada olmayan şeyleri gördüler. Örneğin; konuşan ayna. Bu inanılmaz bir teknoloji değil mi sizce de? Yüzyıllar boyunca köy meydanlarına insanlar toplanıp bu sihirli aynayı hayal ettiler. Hayal ederken, gördüler, kokladılar, inandılar. Şimdi herkesin elinde, konuşan sihirli aynaları var. Sana her şeyi söyleyebilir. Bir sihirli aynanın yapabileceği her şeyi bizim elimizdeki cep telefonları yapıyor. Benim sorum şu: eğer yüzyıllar boyunca o aynayı hayal etmeseydik, şu an cep telefonlarımız elimizde olur muydu? Önce hayal, sonra gerçek. Yine aynı sonuca geliyoruz. Hayal kurmak çok önemli. Masalların hedefi, amacı, burada olmayanı görebilmek. Diyoruz ya görürsem inanırım. Aslında bunun amacı somut olarak görmekten değil. Hayal yoluyla çok net bir şekilde gözümün önünde beliriyorsa o zaman ona inanırım demek. İnanırsam ona göre adımlarımı atarım. Ona göre adım atarsam o şekilde yaşarım. Bu yüzden fark et, hisset; hisset, inan; inan, yaşa diyorum her zaman. Yani bu aslında gerçekliğe doğru masalların bizi götürdüğü adımlar oluyor.

Başa dönüyorum, yalnız çocuklar için değil, büyükler içinde önemli masallar. Ancak masal hep kulağımızda çocuk etkinliği olarak var, bunu nasıl kırdınız?

Altı senedir her ay İstanbul’da gösterim var. Yirmi kişiyle başladık şu an ortalama olarak bin kişiye anlatıyoruz. Çok fazla kırmaya ihtiyaç duymadık. Çünkü bir yetişkine hayal kurmak ister misin diye sorduğumuz zaman aldığımız cevap evet oluyor. En çok yetişkinlerin ihtiyacı var. Hayal kurmak bir terapidir. Bazen insanlar bir saat boyunca telefonuna bakmamak için geliyor. Telefona bakmamak inanılmaz bir özgürlük çünkü. Yetişkinler gelmeye hazırlar, ikna etmiyoruz. Biri geliyor sonra arkadaşlarıyla toplanıp, çoğalıp geliyorlar. Masalın amacı zaten bağ yaratmak değil miydi? İşte bu gecelerimizde tek gelen dinleyici bir sonraki anlatıma arkadaşıyla geliyor, öbürü kendi arkadaşını getiriyor ve devam ediyor bu buluşma. Masal doğal bir şekilde bağ yaratmaya devam ediyor.

Anneler nelere dikkat etsinler?

Masal seçerken en sevdiklerinden başlasınlar. Biz dinleyiciye göre değil, kendimize göre masal seçiyoruz, çünkü bir masalı sevmiyorsan güzel anlatamazsın. Sen seviyorsan güzel anlatırsın, içine çok fazla şey katabilirsin. Annelere olan tavsiyem okumakla ilgili değil, anlatmakla ilgili. Kitap okumak ve masal anlatmak iki ayrı aktivitedir ikisine de ayrı ayrı zaman açmalıyız. Her gece çocuğunuza yatmadan önce kitap okuyup da bir gece hadi şimdi sana masal anlatacağım derseniz çocuk bunu kolay kolay kabul etmez ki bunda da haklıdır. Alıştığı bir ritüel vardır ve bunun dışına çıkmak istemez.

Bu durumda ne yapacağız, çocuğumuza masal anlatmayacak mıyız?

Anlatacağız ama başka bir yer yaratıp anlatacağız. Kendinize boş alanlar yaratın ve kendinize o alanları masal alanı yapın. Uzun yolculuklarda veya boş bir zamanda masal anlatmaya başlayabilirsiniz. Hali hazırda var olan rutin aktivitesi ile değiştirirseniz masalları ya da yaptığınız o aktiviteyi sevmeyebilir. Uygun bir alan, uygun bir yer. Doğa yürüyüşü esnasında doğaçlama bir masal anlatabilirsiniz. Sonra yaş gruplarını dikkate almalısınız. Dört yaşına kadar çocuklar için günlük yaşamlarını sindirecek doğaçlama oluşturduğumuz masalları anlatabiliriz. Yani dün bunu yaptık demek yerine, bir karakter oluşturup hikayenin kahramanı üzerinden gidebiliriz. Dün tavşan Hügo ve annesi ne yaptılar gibi… Aslında dün yaptığımızı anlatıyoruz ama onu farklı isimlerle söylüyoruz. Masallarda dört bilinmezlik vardır; zaman, mekan, kişi ve gerçeklik. Masallara başlarken hep deriz ya “Bir varmış bir yokmuş” gerçekte olup olmadığını bilmiyoruz. Belki var belki yok. Orada ilk bilinmezlik perdesini çekiyor oluyoruz, sonra nerde olduğunu bilmiyoruz, uzak bir diyarda burada değil. Üçüncü bir perde bir kral, hangi kral bilmiyoruz. Bu dört bilinmezlik perdesini çektiğimiz zaman birebir kendi hayatımızı anlatabiliriz. Aslında masallar bizim hayatımızdan bahsediyor, aslında kral da kahraman da sensin. Örneğin kral içindeki otoriter yanını kurt içindeki vahşi yanını gösteriyor. Hepsi içimizdeki olan enerjiler. Dört bilinmezlik çektiğimiz için zor konuları rahat rahat ele alabiliyoruz.

Masallar bir aile ritüelini de unutulmaz kılabilir bu durumda…

Alakasız olayları, mekansal, zamansal ve sebep sonuç ilişkileri ile bağlıyoruz. Şimdi bir çocuğa hikaye anlattırmak istiyorsanız “Bunu nasıl anlatabiliriz”le olaya başlayabilirsiniz. Temel bir hikayecilik gücüdür. Ortak bir hikaye olan insanlar arasında bağ vardır. Pikniğe gitmek yetmez, pikniğe gideceksin ve onu sürekli anlatacaksın ki bir aile mitolojisini yaratabilesin. Yoksa çok şeyler yapabilirsin çocukken ama dersin ki; “Biz çocukken çok şeyler yapıyorduk ama hatırlamıyorum.” Oysa aileniz bunu masalsı bir dille sürekli anlatırsa ailenin gücü de artar. Sonuç olarak masallar, beraber mutlu olmayı çok güçlendiren bir anlatımdır.

Röportaj : Aslıhan Gündüz

İlginizi Çekebileceğini Düşündüğümüz Diğer Ropörtajlar
FACEBOOK YORUMLARI
YORUMLAR

Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.

Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..