Çocuğa İyi gelen Ebeveynlik
Hepimiz çocuklarımızla en güzel ilişkiyi yaşamak istiyoruz ve bu isteğimiz daha bebeğimizi kucağımıza almadan, hamilelik sürecinde başlıyor. Ancak işler bazen istediğimiz, hayalini kurduğumuz şekilde ilerlemiyor. “Nerede yanlış yapıyorum?” sorumuza verilebilecek en doğru yanıt ise bir uzmanla ve bilimin getirdiği nimetlere oluyor. Sizden gelen soruları çocuk psikoloji sayfamızda cevaplayan, dergimiz yazarlarından Uzman Klinik Psikolog Burcu Yarapsanlı Zayim, ebeveynlere çocuklarıyla olan ilişkilerinde yardımcı olacak Theraplay&Marschak Etkileşim Metodu hakkında bilgiler veriyor.
Ebeveyn olmanın getirdiği kaygılar
Her kadının içinde içgüdüsel bir çocuk sevgisi vardır. Kendi bebeğini dünyaya getireceğini öğrendiği an, bu sevgi çok daha baskın bir duygu halini alır. Baskın gelen çocuk sevgisinin yanında bazen de kafa karışıklıkları ve kaygılar da ortaya çıkabilir. Bu kafa karışıklığında en büyük tetikleyici, bebeğin doğumundan önce hayal edilen ebeveyn-çocuk ilişkisi ile doğumdan sonraki ebeveyn-çocuk ilişkisinin birbirinden tutarsız gözükmesi durumu olabilmektedir.
Bir diğer kaygı ise;” Bebeğime yetebilen anne-baba olabiliyor muyum?” kaygısıdır. Özellikle ebeveynliği ilk kez deneyimleyen anne-babaların, bebeğine yetebilen ebeveyn olduklarına ikna olmaları her zaman o kadar kolay olmamaktadır. Çünkü bebeğin dilini anlamak, onun size ağlayarak verdiği mesajları doğru yorumlamak, ağladığında sakinleşmesine yardımcı olmak, ona sevildiğini, istendiğini ve korunduğunu yansıtmak yeni bir ilişki içinde anne-babanın gösterdiği çaba ile ortaya çıkmaktadır.
Ebeveyn-çocuk arasındaki bu yeni ilişkide gösterilen çabanın düzeyi ve tutarlılığı birçok faktöre bağlı olarak farklılık göstermektedir. Örneğin; anne-babanın kendi çocukluğundan bu yana kendi ailesiyle yaşadığı problemler, karı-koca ilişkisinde yaşanan sıkıntılar, stresli geçirilen hamilelik dönemi, anne olmaya hazır hissedemeden yaşanan planlanmamış sürpriz hamilelikler, aşırı koruyucu tutumlar ebeveyn ve bebeğin birbirine iyi gelmesini engelleyerek, ilişkideki sağlıklı bağlanmaya da zarar veren bir süreci beraberinde getirmektedir. Bu nedenle ebeveynlerin geçmişlerinde deneyimledikleri tüm bu yaşantılar kendi çocuklarına nasıl davranacaklarını gösteren tutumları ortaya çıkarmaktadır.
Bu gibi çeşitli etkenlerden dolayı ebeveyn-bebek bağlanmalarını zedeleyen faktörler olduğunda anne-baba da kendisiyle veya bebeğiyle ilgili endişeleri yenmekte zorlanabilir, yetersizlik hissederek depresif ebeveyn olabilmektedirler.
Ebeveyn-çocuk ilişkisine yardım eden metot
Bağlanma temelli oyun aracılığıyla ebeveynlere ve çocuklara daha iyi ilişkiler kurmakta yardım eden; Amerika, Almanya, Avusturya, İngiltere, Finlandiya, Japonya, Kanada gibi ülkelerde yaygınlaşan Theraplay&Marschak Etkileşim Metodu; doğum öncesinde, doğum sonrasında ve çocuğun ergenliğe kadar olan büyüme sürecinde anne-babaların çocuklarıyla aralarındaki ilişkinin analiz edilmesine imkan tanıyan bilimsel bir terapi yöntemidir. Bu yöntem anne adaylarına doğum öncesi farkındalık kazanmasını sağlatacağı için bebeği ile olan ilişkisinde ilişkiyi zedeleyecek davranışları önceden öngörerek düzenlemeye ve iyileştirmeye yardımcı olacaktır. Theraplay’in anne adaylarına sağladığı bu yönü diğer terapi yöntemlerinden de ayrılmaktadır. Ebeveynlerin çocuklarıyla aralarında sağlıklı ruhsal bağlanma kurabilmelerinde etkili olan Theraplay&Marschak Etkileşim Metodu, ülkemizde de başarıyla uygulanmaya devam eden bilimsel ama bir o kadar da süreçten keyif alınan oyun temelli bir etkileşim yöntemidir.
Ebeveyn-çocuk ilişkisinin temelini oluşturan 4 önemli boyut
Doğum öncesinde, doğum sonrasında, küçük çocuklarla, okul çağı çocuklarıyla ve ergenlerle çalışılabilen Theraplay yönteminde ebeveyn-çocuk ilişkisini analiz eden 4 önemli boyut bulunmaktadır. Bu boyutlar “Yapı, Bağlılık, Besleme ve Mücadele” Boyutlarıdır.
Yapı: Bu boyut ebeveynlerin çocuklarıyla olan ilişkilerinde otoritelerini çocuklarına nasıl yansıttıklarını analiz etmektedir. Ebeveynin çocuğuna karşı aşırı sevgi dolu olması bazen çocuğunu üzme korkusu duymasına neden olarak, ebeveynleri duygusal yönden aşırı hassas ve duyarlı hale getirebilmektedir. Aynı zamanda hamileliklerini duygusal yönden zor geçiren ebeveynlerin doğum yaptıktan sonra bazen yapı boyutunu kaybettikleri gözlemlenebilmektedir. Bu durum, ebeveynlerin çocuklarına sınırları, kuralları ve otoritelerini kabul ettirmede yetersiz kaldıkları, bizim evde çocuğun dediği olur şeklinde ebeveynlerin kontrolü elden kaybettikleri süreç ile örtüşmektedir.
Bağlılık: Ebeveynler, günlük yaşam içerisinde bazen çok fazla görev odaklı olmaya çalışırlarken, çocuk veya bebek ile geçirilen zamanda şimdiki andan karşılıklı keyif almayı unutabilmektedirler. Örneğin; bebeğiyle oynadığı bir sırada annenin aklında evi toplama, yemeği yetiştirme, işe yetişme gibi farklı önceliklerin olması ya da babanın çocuğuyla beraberken televizyondaki maçı izlemeye çalışması gibi durumlar çocuklar tarafından hızlıca hissedilebilmektedir. Bebeklerin ve çocukların hissettikleri bu durum karşısında kaygı seviyeleri yükselerek ebeveynlerine karşı daha daha fazla talepkar davranmaya, tutturucu, inatlaşmalı veya dikkat çekmek amaçlı farklı davranışlar yapmaya yöneldikleri gözlenebilmektedir. Böylece yaşanılan birliktelik sürecinden karşılıklı keyif alamama durumu hem ebeveyn hem de çocuk için daha da trajedik hale gelerek çocuk ve ebeveynin uyumlu ilişki kurma özelliklerini kaybetmelerine ve ilişkilerinde duygusal krizlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Besleme: Hamilelik sürecinde ve doğumdan sonra ebeveyn-çocuk ilişkisini yapılandıran en önemli boyutlardan bir diğeridir. Bu boyut, ebeveynin bebeğini hem fiziksel açıdan nasıl beslediği, hem de çocuğun doyurulmamış duygusal ihtiyaçlarını ne düzeyde fark edip nasıl karşıladığı üzerine odaklanır. Besleme her zaman bebeğe yiyecek verme ile açıklanamaz. Çocuğuna karşı nazik, bakım verici ve yatıştırıcı aktiviteler de çocuk için bir besleme sayılmaktadır. Örneğin bebeğinize veya daha büyük çocuğunuza nazik dokunuşlarla bir krem sürmek ya da ılımlı bir ses tonu ile ona şarkı söylemek bile çocuk için bir beslenme yöntemidir.
Mücadele: Hamilelikte ve doğum sonrasında ebeveynin çocuğuyla iyi bir ilişki kurması için gösterdiği çaba düzeyi, ebeveynin bu ilişkideki mücadeleci yapısını yansıtan faktördür. Çocuk ve ergenlerin kendilerini daha yetkin ve özgüvenli hissetmeleri amacıyla ebeveynlerinin kendilerine göre hafif ve yaşlarına uygun riskler almalarına yardımcı olmaları da ebeveyn-çocuk etkileşiminde mücadele boyutunu yansıtmaktadır. Ancak bazı durumlarda çocukların mücadeleci yapılarının gelişmediği görülmektedir. Böyle durumlarda hamilelikle beraber çocuğa karşı koruyucu ebeveyn yapısının bazen tamamen çocuğa hizmetkar ebeveyn yapısına dönüştüğü görülmektedir. Yani ebeveyn çocuğunun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya ve korumaya çalışırken, çocuğunun yapabileceklerine fırsat vermeyi fark edememektedir. Örneğin; ebeveynin çocuğuna oyunda her zaman kolay yenen kişi olmasına izin vermesi, “Koşma! Zıplama! Düşersin!” gibi komutlarla çocuğun mücadeleci anlamda gelişmesini önleyebilmektedir. Bu gibi ebeveyn tutumlarına maruz kalarak büyüyen çocuk ise, ileride içe dönük, çekingen, özgüveni düşük ve başkalarına bağımlı bir karakter yapısı gösterebilmektedir.
Bazı durumlarda ise çocuğun ileri gelişimi söz konusu olabilir. Çocuk, yaşıtlarından daha erken konuşabilir veya daha erken bir şeyleri öğrenebilir. Bunun sonucunda ebeveynlerin çocuktan beklentileri çocuğun yaşına uygun olmayacak şekilde yükselebilir ve mücadeleci tarafları ebeveynleri tarafından çok keskinleştirilebilir. Bunun sonucunda ise, ebeveyn olarak çocuklara aşırı rekabetçi olma mesajı verilerek, çocukların da sosyal ilişkilerinde çok sert karakterli ve güç odaklı çocuklar olmalarına neden olunmaktadır.
Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.
Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..