Giriş Yapın

Facebook ile Bağlan Sizin adınıza paylaşım ve izinsiz gönderim yapmıyoruz.
Annelik Tam Zamanlı Yönetim Kurulu Başkanlığı
Annelik Tam Zamanlı Yönetim Kurulu Başkanlığı
Bu Çocuk Bir Alem!
Bu Çocuk Bir Alem!

Almaya Odaklanmış Çocuklar

Almaya Odaklanmış Çocuklar

 

Havalar yavaş yavaş ısınmaya dönünce  kızım bulduğu küçücük fırsatları değerlendirmeye başladı. Bir kaç gün önce eve dönerken birkaç okul arkadaşıyla birlikte  “ayaküzeri bir maç “ yapmaya kalkıştılar. (Laf aramızda evcilik yerine futbol  oynamayı  tercih eden bir kızım var !)  Biraz, yedi erkek çocuğun  arasında kızımın oynayacağı futboldan pek umutlu olmayışımdan, biraz da üzerindeki kıyafetlerin futbol oynamaya pek elverişli olmayışından yola çıkarak onu vazgeçirmeye çalıştıysam da başarılı olamadım. O kan ter içinde koşup, yerlerde yuvarlanırken, ben içim acıyarak üzerindeki kıyafetlerin çamura bulanışını izliyor ve açık pembe pantolondan yeşil çimen lekelerini nasıl çıkaracağımın hesabını yapıyordum. Ne var ki asıl olan çocuğumun mutlu olmasıydı ve ben teselliyi  -kirlenmek güzeldir- sloganında bulma çabasındaydım. Derken maç bitti, daha doğrusu çocuklar bir topun peşinde boş boş koşmaktan yoruldular ve herkes evine yollandı. Yol  boyunca  rengi  çamur ve çimen lekesi karışımına dönmüş pantolondan gözümü alamadım ve çenemi tutamadım : “Ah be kızım. Bu pantolonla oynanmaz dedim sana… Şimdi nasıl çıkaracağız bu lekeleri?”  Kızım için çözüm basitti: “Olsun anne… Yenisini alırız...”

Alırız… Ana kelime bu!

Farkında mısınız? İmkanlarımız ölçütünde, gücümüz yettiğince sürekli alıyoruz. Işıltılı vitrinler, rengarenk raflar, tezgahlar nasıl da çekiyor bizi… Kadınlar en çok ayakkabı, çanta, giysi mağazalarında mutlu… Erkekler en çok elektronik mağazalarında… Çocuklar… Aslında başlangıçta onların pek bir şeyden haberi yok… Ama biz alıyoruz… İhtiyaç mı, değil mi çok da sorgulamadan… “Bu etek kızıma nasıl da yakışır, altına da şöyle bir ayakkabı….” diyor alıyoruz. “Odasına şöyle raflar, böyle eşyalar…” diyor en güzel odaları onlara hazırlıyoruz. “Oğluşuma araba, robot, kızıma bebek…” diyor onları oyuncaklara boğuyoruz.

Hem zaten çok da yoğunuz. İş, güç ,koşturmaca, gündelik telaşlar, hayat gaileleri…En çok yakındığımız, sıkıntısını duyduğumuz şey çocuklara yeterince vakit ayıramayışımız değil mi? Ne yapıyoruz o zaman bir şeyler alıp çocuğun önüne koyuyoruz. Vicdanımızı susturmaya çalışıyoruz.

Çocuğumuz dünyada bir tane elbet… Üzülmesin, incinmesin istiyoruz. Arkadaşlarında bir dolu şey görüyor, onların sahip olduğu şeylere  sahip olamazsa üzülür, incinir diye korkuyoruz. Yine bir şeyler alıp önüne koyuyoruz. Eksik kalmasın istiyoruz.

Gün oluyor yapması gereken bir şeyi yaptıramıyoruz. İnadı tutuyor, sorumluluktan kaçmak istiyor ya da başka bir şey… Sebep her ne olursa olsun , yapması gereken o şeyi yapmamakta ısrarlı. Çözüm için neye başvuruyoruz, bir şeyler almaya… “Bunu yaparsan sana şunu alırım…” Kolaya kaçıyoruz…

Sonra da yakınıp duruyoruz. “Bir sürü oyuncağı var hiçbiriyle oynamıyor. Dünya kadar kıyafeti var hiçbirinin kıymetini bilmiyor. Yediği önünde, yemediği arkasında. Her şeye sahip ama hiç yüzü gülmüyor, hep mutsuz…”  Düşünelim bakalım neden mutsuz? Ona, bir şeye ihtiyacı olduğunu hissetme, bir şeyi çok isteme, bir şeyin yokluğunun sıkıntısını çekme fırsatı vermediğimiz için olabilir mi? O şeye sahip olabilmek için gayret gösterme, o şeye sahip olana kadar bekleme ,sabretme ,özlem duyma şansı vermediğimiz için ya da ? Kolay sahip olunan şeyin verdiği haz duygusu kolay  mı etkisini kaybediyor acaba ?

Kızım sahip olduğu imkanların hiçbir zaman sonsuz, sınırsız olmadığını, olmayacağını, ihtiyaç üzerinden bir şeyler alınması gerektiğini bilerek büyüdü. Yine de kendi çocukluğumla ve şartlarımla kıyasladığımda nasıl bir bolluk içinde olduğunu ve bu yüzden benim çok değer verdiğim bir şeyi onun nasıl rahatça gözden çıkarabildiğini gözlemliyorum sık sık. Zaman çok farklı… -Gezmeye gitme-yi alışveriş merkezi  dolaşmakla eş tutan bir  algı söz konusu artık çocuklarda. Bu  algıyı değiştirmek lazım.

Ben derim ki önümüz bahar, sonrası yaz… Baharı, yazı alışveriş merkezlerine kurban etmeyin. Alın çocuklarınızı  açık havaya çıkın. Alışveriş merkezlerinde  bir mağazadan bir mağazaya değil; yollarda, sokaklarda yürüyün. Yeşilliklere koşun, toprağa dokunun. Mutluluğu sürekli bir şeyleri satın alarak, bir şeylere sahip olarak değil de, hayatın içinde çabalayarak, emek harcayarak keşfetmelerini sağlayın. Kızınızla hazırladığınız  sandviçleri yiyip, oğlunuzla yaptığınız uçurtmayı uçurun mesela… Ne bileyim vardır daha yapılacak bir sürü şey…

Sizi bilmem ,ben öyle yapacağım…………………

 

İlginizi Çekebileceğini Düşündüğümüz Diğer Haberler
FACEBOOK YORUMLARI
ANNEBEBEK ÜYELERİ NE DİYOR?

Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.

Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..